05.09.2024 tarihinde Orta Vadeli Para Politikası açıklandı. Programda 2024 yılı büyüme beklentisi %4’den %3,5’a çekildi.

2025 yılı için yüzde 4,5 dan 4’e, 2026 yılı için yüzde 4,5’den 5’e ve 2027 yılı için ise yüzde 5’e çekildiği açıklanmıştır.

Büyüme hedeflerinin düşürülmesine rağmen, sıkı para ve maliye politikasının uygulandığı bu dönemde büyüme rakamları ne kadar gerçekçidir?

Sıkı para politikasında, faizler yüksek ve kredi maliyeti hem yüksek ve hem de kredi muslukları kapalı olup ve şirketlerin ödeyecekleri vergiler de artmış olacağı için şirketler yatırıma daha az pay ayıracaklardır.

2020 yılı başı ile 2023 yılı Haziran ayına kadar (Naci Ağbal dönemi hariç) uygulanan düşük faiz nedeniyle alınıp yatırım yerine tüketimde kullanılan kredilerin bu dönemde faiz oranının %60’lara kadar yükselmesi, yüksek faizle alınan kredilerin ödenememesi nedeniyle konkordato ilan eden ve ayrıca iflas eden şirketlerin sayısında artış söz konusudur.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) verilerine göre, Temmuz ayında kapanan şirket sayısı geçen yıla kıyasla %39,8 artmıştır. Bu gidişat büyümeyi de düşürecektir.

Maliye politikası kapsamında devletin de harcamalarını azaltması amaçlandığından eğer gerekli adımlar atılırsa piyasada para azalacak ve çalışanların ve emeklinin maaşlarına 2024 yılında ara zam yapılmadığından tüketicinin talebinin de azalmaya başlamasıyla sanayi üretimi de düşmeye başlamıştır. 

2025 yılında asgari ücrete yapılacak zammın hedeflenen enflasyon oranı olan %17,5 oranında artırılması beklenmekte ve öngörülmeyen belirsizlikler de dikkate alınmak suretiyle asgari ücretli ve emeklilere muhtemelen ancak %20 seviyesinde bir maaş artışı yapılacaktır. Bu durumda iç talep yine artmayacak, daralmanın etkisini yine en çok işçi ve emekli yaşayacaktır.

İ.S.O. Türkiye Ağustos 2024 ayı Sektörel PMI raporuna göre (İmalat, inşaat ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerin satın alma müdürlerinin anket çalışması); iki yıldır ilk kez, takip edilen on sektörün tamamında üretim daralması yaşanmıştır.

Zaten dezenflasyonist bir politika izlenildiğinden büyük şirketlere doğru para bir akışı da azalacaktır. 2025 yılında yürürlüğe girecek olan asgari kurumlar vergisi uygulaması ve %25’e yükseltilen kurumlar vergisinin artması ile şirketler yatırımlarını azaltacaktır. Bu bağlamda mevduat faizleri yüksek olduğundan para yatırıma değil mevduata gideceğinden kredi maliyetleri artacaktır.

Enflasyonun ve halkın gelirinin düşmesi ile birlikte dövize olan talep azalarak, TL.’nin de değeri artacaktır. Bu kez ihracatçılar TL.’nin değer artışı nedeniyle yakınmaya devam edeceklerdir. En çok ihracatımızın olduğu Avrupa ülkelerinin de yapısal bir durgunluk içinde olduğundan ihracatımızın da çok iç açıcı olacağı söylenemeyecektir.  

Zaten OVP’de büyüme hedefleri bir ölçüde düşürülmüştür. Türkiye’nin kredi notunu “B+” dan, “BB-“ye yükselten kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de Türkiye’nin büyümesinin bu yıl yüzde 3,5, 2025 de yüzde 2,8 olarak beklendiğini belirtmiştir.