Son günlerde, yaşanılan ve tartışılan konulardan biri de carry trade konusudur. Carry trade; faiz oranı düşük olan bir para biriminden borçlanıp, borçlanılan parayı daha yüksek faizli bir para birimine çevirerek gelir elde etme işlemidir.

Bugün Türkiye’de mevduat faizi yüzde 40-50 aralığında, bu da aylık net yüzde 3,25 -4 oranında faiz demektir. Haziran ayı enflasyonun %1,64, Temmuz ayının ise %3,23 olduğu dikkate alındığında artık mevduat faizinin TÜİK’e göre avantajlı hale geldiğini görüyoruz.

İşte bu da yabancı fonların yurt dışından (mesela Japonya’dan) çok düşük faizle borç alıp Türkiye’ye getirmesini oldukça çekici kılmaktadır. Diğer taraftan da döviz kurları Türkiye’de istikrar da kazanmıştır. KKM’deki çözülmeler de devam etmektedir. KKM’ye yüzde 5-7,5 arasında stopaj uygulanacak olması da bu çözülmeyi hızlandıracak, dövize olan talebi azaltacaktır.

Diğer taraftan bunca yıldır geçekleşen yüksek enflasyon ve halen uygulanan sıkı para politikası nedeniyle vatandaşların zorunlu harcamalar dışındaki tüketmeyi bıraktıkları ve aynı şekilde uygulanan daralma politikası nedeniyle de işletmelerin taleplerini kıstıkları yönünde veriler alınmaktadır. Bu nedenle tahminler enflasyon artışının yavaşlayacağı yönündedir. Enflasyon oranın düşmesi de dövize olan talebi azaltacak, bu da döviz için istikrar sağlayacaktır.

Eğer kur 3 ayda %10’dan fazla değer kaybederse, yani dolar yükselirse o zaman yabancı fonlar için kazanç gerçekleşmez. Ülkeden ayrılmaları söz olabilir. Zira, cary trade yoluyla gelen para 2-3 yıllık vadeli tahvillere geldiği için bir risk taşımaktadır. Çünkü sıcak para özelliği taşımaktadır.

Bu nedenle de carry trade uygulamasında kurun yükselmesi büyük bir risktir. Kurun yükselmesi halinde yabancı fonlar ülkeyi terk edecekler ve bu da ülkede yeniden bir döviz krizine neden olacaktır. Dövizin yükselmesi halinde de yurtiçi yerleşiklerin de doğal olarak dövize olan taleplerini yeniden artıracaktır. Kur yükselirse ihracatçı ve turizmci mutlu olacak ama ithal girdi fiyatlarının artması maliyetleri ve dolayısıyla satış fiyatlarını artıracağı için enflasyon yükselecektir. Enflasyonun yükselmesi halinde de dövize olan talep artacaktır. Yani tam bir sarmalla karşı karşıya kalınacaktır.  

Merkez Bankası rezervlerinin artışının ve Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu iki kademe yükseltmesinin ekonomideki iyileşmen olumlu işaretleri olarak görmek mümkün olmakla birlikte, artık ülkenin elinde yatırımcı çekecek örneğin özelleştirme gelirleri gibi bir araç kalmadığından ülkeye yatırımcı çekmek eskisinden daha zor olacaktır.

İşte tam da burada ekonomik istikrarın desteklenmesi için yargının ve kurum ve kuruluşları bağımsızlığını, parlamentonun egemenliğini, bilimin üstünlüğünü gerçekleştirmek, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)  gibi ekonominin kılcal damarlarına hakim olacak bir kurumun yeniden oluşturmak gerekmektedir.

Çok güncel olduğu için belirtmek zorundayım: YouTube, Wikipedia, Twiter, Ekşi Sözlük, Google Drive v.b. en son da Instagram’ı yasaklamak yabacı yatırımcı için ürkütücüdür.

Ancak yasakçı yaklaşımlar yerine  yapısal reformlar gerçekleşirse, yabancı yatırımcılar tarafından  2, 3 yıllık tahvillerden, ziyade 5, 10 yıllık tahvillere ve doğrudan yatırımlara doğru yöneliş sağlanacaktır.