Geride bıraktığımız hafta 6-9 Haziran tarihleri arasında yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri kimileri tarafından büyük bir sürpriz ve şaşkınlıkla karşılandı.
Bunun üzerine kaleme almayı düşündüğüm Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyaretini bir başka yazıya bırakmak ve “Yıkıl Avrupa” ve “Birlik dağlıyor” gibi hezeyan içeren çıkışlara kapılmadan son AP seçimlerini değerlendirmek gerekti.
8 Haziran 2024 tarihli Haber Ekspres gazetesinde değerli dostum Prof. Dr. Murat Necip Arman, henüz seçimler sürerken AP seçimleri ve organın kendisiyle ilgili doyurucu bir yazı kaleme almıştı. Söz konusu yazıda Prof. Arman’ın “Avrupa halklarının sesi” olarak ifade ettiği Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’nin (AB) demokratik temsil anlamında meşruiyeti tabana yayılmış önemli organlarından birisidir. Birlik sınırları içerisinde yaşayan AB vatandaşlarının siyasal eğilimlerinin yansıdığı bu organ, aynı zamanda AB sınırları içerisinde yaşanan her türlü gelişmenin ve sorunun ele alındığı ve en geniş katılımla tartışıldığı güçlü bir siyasal platformdur.
Birlik sınırları içerisindeki tüm siyasal yelpaze AP içerisinde kendisine bir temsil kanalı bulur. Diğer yandan geçtiğimiz hafta yapılan AP seçimleri bu sefer Birliğin içerisindeki gelişmelerden çok Birliğin dışarısındaki gelişmelerin Birliğin içerisine olan yansımalarından etkilenmişe benziyor. Basitleştirmek gerekirse, AB, son 15 yılı aşan süre zarfında üzerine kurulu olduğu liberal değerlerin aşındığı bir dünya siyaseti ile karşı karşıya.
Haber Ekspres’teki 6 Mayıs tarihli ilk yazımda da belirttiğim gibi küresel siyaset yönünü aramaya devam etmekte. Bu belirsizlik ortamından AB de kendisine düşen payı iç politik anlamdaki değişimler ile almaya devam ediyor. Eurozone krizi, Brexit, göç, terörizm, yükselen popülizm ve aşırı sağ siyasal ve toplamsal hareketler ve son olarak “savaş”ın Avrupa’ya Ukrayna üzerinden geri dönüşü ekonomik, diplomatik, toplumsal ve elbette siyasal bedellere yol açtı.
Demokrasiler Avrupası’nda liberal olmayan demokrasileri, liderleri ve pratikleri son 15 yıla yakın süredir görüyoruz ve izliyoruz. Macaristan’da Victor Orban, Hollanda’da Gert Wilders ve İtalya’da Giorgia Meloni ilk akla gelenler. Bu yazıda asıl vurgulamak istediğim, küresel siyasette son çeyrek asırdır olan biten ne varsa AB retorik düzeyde güçlü tepkiler ortaya koyarken, sonuç doğuracak hamleler konusunda yine mütereddit davranmayı sürdürdü.
Brüksel, Avrupa Komşuluk Politikası’nın çöküşünü izlerken, uzunca bir süre Batı Balkan genişlemesi konusunda isteksiz davrandı. Yukarıda belirttiğim sorunların da etkisiyle içe dönük bir tavır sergileyen AB, son AP seçimleri ile varoluşunu oluşturan temel değerleri siyaseten hedef haline getiren siyasal hareketlerin toplumsal taban kazandığı bir siyasal süreç ile karşı karşıya.
Değerler Avrupası’na güçlü bir geri dönüş, siyasal retoriğin güçlü ve sonuç getirici diplomatik, politik ve ekonomik araçlarla desteklenmesi ve AB dışındaki dünyanın yarattığı göç, terörizm ve sosyo-ekonomik azgelişmişlik gibi sorunlarla daha tutarlı, planlı ve sistematik bir biçimde ilgilenme zamanı geldi ve geçmekte. Bu ilgi, hem Avrupa’nın hem de kendisini çevreleyen bölgelerin istikrarı ve barışı için elzem. Öyle görünüyor ki aksi durumda bedeli sadece Avrupalı olmayanlar ödemeyecek...