Yazıya başlığını veren bu iki olayın üzerinden yaklaşık 10 ay geçti ve dünya kamuoyu neredeyse her yeni gün Ortadoğu’da yeni ve şok edici bir gelişmeye uyanıyor.

Birçok Uluslararası İlişkiler bilim insanı “Üçüncü Dünya Savaşı” olasılığı üzerine tarihin laboratuvarından ve teorik varsayımlardan yararlanarak öngörüler sunmaya çalışırken, son 10 aydır Ortadoğu’da yaşayan insanlar ama özellikle Gazze’deki siviller kendi “Üçüncü Dünya Savaşı”nı yaşıyor. Tüm bu dram içerisinde son şok edici gelişme Filistin’deki İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin İran’da yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için gittiği Tahran’da ikamet ettiği İran Devrim Muhafızlarına ait konutta öldürülmesi oldu.

Henüz saldırının nasıl ve kim tarafından gerçekleştiğine dair bir net açıklama olmasa da bu gelişmenin bölgedeki çatışma ortamını arttıracağını tahmin etmek güç değil. Hamas’ın siyasi temsilci olan ve örgütün en barış yanlısı isimlerden birisi olarak görülen Haniye’nin öldürülmesi, çatışma taraftarları için yeni bir motivasyon yaratacaktır. Bölgede ateşkes şartlarını oluşturup sürdürülebilir kılmak için çok taraflı çabalar söz konusu olsa da öyle görünüyor ki bir süre daha bölgede çatışma temel etkileşim tipi olmayı sürdürecek.

Aynı gün Lübnan’daki Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü’nün de İsrail’in Beyrut’ta gerçekleştirdiği bir hava saldırısında öldürmüş olması, İsrail-Hamas-Hizbullah üçgeninde çatışmaların tırmanacağının göstergesi olarak ifade edilebilir. ABD’de başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde iç politikada büyük bir baskı ile karşı karşıya kalan İsrail Başbakanı Benjamin Netanhayu’nun söz konusu saldırılar ile üzerindeki kamuoyu baskısını dağıtmayı amaçladığı ileri sürülebilir. Aynı şekilde bu saldırıların Netanyahu’nun ABD seyahatinin hemen ardından yapılmış olması da dikkate değerdir. En nihayetinde Washington tarafından terör örgütü olarak görülen Hamas ve Hizbullah’ın temsilcilerine yapılan saldırılar Netanyahu üzerinde baskıyı artırmanın bir gerekçesi olarak görülmeyecektir. Hele ki ABD’de her iki başkan adayının geçtiğimiz hafta İsrail’e verdikleri destek beyanları dikkate alınırsa.

Haniye’ye yönelik saldırının İran topraklarında ve Devrim Muhafızlarına ait bir binaya yönelik olarak yapılmış olması elbette ki İran için de önemli bir mesajdır. Nihayetinde hem Hizbullah’ın hem de Hamas’ın İsrail’e yönelik silahlı mücadelelerinin aynı zamanda İran açısından kendi ulusal güvenliğinin uzaktan ve vekaletten sağlanması anlamına geldiği unutulmamalıdır. Aynı tespit, Yemen’deki Husi güçlerinin İsrail varlıklarına yönelik saldırıları için de yapılabilir.

İran rejiminin ılımlı kanadını temsil eden Mesud Pezeşkiyan’ın daha barışçıl ve sistem içerisinde var olup faaliyet gösterebileceği ve İran’ı Batı dünyası ile yakınlaştırabileceği varsayımları bu saldırılar sonrasında iyi niyet temennileri olarak kayda geçecek gibi durmaktadır. Öyle görünüyor ki, bölgedeki şiddet, İsrail’i durdurabilecek tek aktör olan ABD’de siyaset istikametini bulana ve yeni başkan belli olup Beyaz Saray’daki Oval Ofis’te yerini alana kadar devam edecek.