Siyaset, insanın hayatında kimlik ve vicdan arasındaki en hassas dengeyi kurduğu bir sahnedir.
Bu sahnede yolculuğuma 2011 yılında HAS Parti İzmir İl Başkanı olarak başladım. O günlerde, halkın taleplerine kulak veren, daha adil ve şeffaf bir siyaset anlayışına inanan bir genç lider olarak yola çıktım. HAS Parti’nin temel ilkeleri bana her zaman yol gösterdi: Adalet, insan onuru ve milletin iradesine dayalı siyaset. Ancak, Türkiye’nin dinamik siyaset atmosferinde, bu partinin enerjisi zamanla eridi ve AK Parti ile birleşme kararı aldı.
2019’de, siyasette aktif olmaya devam etme kararı alarak AK Parti İzmir İl Yönetim Kurulu Üyesi oldum. İzmir gibi siyasi anlamda renkli ve dinamik bir şehirde, AK Parti’nin vizyonunu temsil etmenin zorluklarını ve güzelliklerini aynı anda yaşadım. Gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim ki, o yıllarda AK Parti’nin reformist ve millet odaklı politikaları, sadece beni değil, pek çok insanı etkiledi. Yeni projeler, kalkınma hamleleri ve uluslararası başarılar bizlere umut verdi. Ancak zamanla, bu dinamizm yerini statükoya bıraktı.
Son yıllarda, AK Parti’nin politikalarında bir tıkanma hissetmeye başladım. Reform vaatleri yerini daha çok korumacı bir anlayışa, halkın taleplerine kulak vermek yerine daha merkeziyetçi bir yaklaşıma bıraktı. Parti içinde eleştirilerimizi dile getirmek istediğimizde, bu seslerin duvara çarpar gibi geri dönmesi, birçok arkadaşım gibi beni de derinden etkiledi. Siyaset, eleştiriye ve yeniliğe açık olmadığında tıkanır. İşte bu noktada, vicdanım ile siyasi kimliğim arasında bir çatışma başladı.
Yavuz Ağıralioğlu’nun liderliğindeki harekete katılma kararım da tam bu noktada filizlendi. Ağıralioğlu, Türkiye’nin siyasetine yeni bir nefes getirme iddiasıyla yola çıkan bir lider. Onun, samimiyeti, milli değerlerimizi koruma kararlılığı ve halkın gerçek gündemine odaklanan yaklaşımı beni etkiledi. Onun liderliğindeki bu hareket, sadece bir parti değil, bir diriliş çağrısı. İnsanı merkeze alan, halkın sesine kulak veren ve adalet temelinde yükselen bir siyaset anlayışını temsil ediyor. Bu, yıllardır hayalini kurduğum siyaset modelinin ete kemiğe bürünmüş hali.
Elbette bu karar kolay olmadı. AK Parti’de yıllarımı verdim, dostluklar kurdum ve birçok önemli projeye imza attım. Ancak, siyaset bir aidiyet değil, bir hizmet meselesidir. Eğer hizmet ettiğiniz mekanizma artık halkın talebine cevap veremiyorsa, kendi vicdanınıza ve halka karşı sorumluluğunuzu yerine getirmek için yeni bir yol aramanız gerekir. Bu yüzden, Yavuz Ağıralioğlu’nun hareketine katılma kararı, bir tercih değil, bir zorunluluktu.
Gelecekte Türkiye için hayalini kurduğum siyasette; daha özgür bir medya, daha güçlü bir hukuk sistemi ve halkın her kesimini kapsayan bir demokrasi anlayışı var. Gençlerimizin geleceğe umutla baktığı, kadınların sosyal hayatta daha aktif olduğu, emekçinin emeğinin karşılığını aldığı bir Türkiye hayal ediyorum. Ağıralioğlu’nun liderliğindeki bu hareketin, bu hayali gerçeğe dönüştürmek için en doğru adres olduğuna inanıyorum.
Siyaset, vicdan ve cesaret ister. Cesaretim, halkımıza olan sevgimden, vicdanım ise Allah’ın huzurunda hesap verme sorumluluğumdan gelir. Bu yeni yolculukta beni anlayan, destekleyen herkese sonsuz teşekkür ederim. Türkiye için, çocuklarımızın geleceği için doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. Yeni bir nefesle, yeni bir Türkiye için el ele vereceğiz.
Levent Peşker
Siyasetçi, Yazar