Azerbaycan’ın başkenti Bakü İzmir’in 1985 yılından beri kardeş şehri. İzmir’de; Bakü Parkı, Haydar Aliyev Caddesi gibi isimler ile karşılaşıp duruyoruz.
Merak bu ya çok gitmek istedim Bakü’ye. Biletler çok pahalı idi, geçen yıldan alınca ucuza getirdim.Tek sorun uçaklar gece kalkıyor ve üç saatlik yolculuktan sonra sabaha karşı Bakü’ye ulaşıyorsunuz, sadece yorgunluk oluyor o kadar. Azerbaycan ve Bakü ile ilgili yazılmış ne kadar seyahat yazısı var ise hepsini okudum, okuduktan sonra da unuttum. Çünkü; kendim giderim, görürüm, gezerim kendi izlenimlerimi yazarım diye düşündüm. Öyle de yaptım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Bakü tam bir halı ve kilim kenti. Adım başı halı ve kilime rastlamak mümkün. Devasa boyutta halı müzesi bile var. İçinde binbir çeşit halı, her çeşit desen, her yüzyıldan halı ve kilimler sergileniyor. Sokakta, caddede, bulvarda, dükkanlarda, mekanlar; duvar üstlerinde halıdan geçilmiyor. Bakü değil de adı “halı” olabilirmiş!
OTELİ BULAMADIM
Pegasus hava yollarından ucuz bir bilet buldum, uçuş saati 22.30, Bakü’ye varış saati ise sabaha karşı; 02.30, aramızda saat farkı var, Azerbaycan bizden bir saat ileride. Sarsıntısız, sakin ve üç saat süren bir yolculuğun ardından Bakü Haydar Aliyev Havaalanı’na indik. Bakü’de pek çok caddenin, sokağın ve kültür merkezlerinin adında Aliyev’ler var. Azerbayca’nın en köklü ve en güçlü ailesi. Yurt dışı gezilerinde konaklayacağım yeri bulmak için genellikle booking.com sitesini kullanıyorum. Bir kez de Ayvalık’tan keyifle çıktığım yolculuk sonrasında Midilli’de çifte rezervasyon yaşamıştım, bir kez de Limni adasında, ama sistem devreye giriyor ve hemen zararınız telafi ediliyor. Bu kez garip bir durum yaşadım Bakü’de.
TAKSİYE 25 MANAT
Havaalanına indikten sonra bir saat kadar kafamı toparlamak için gözlerimi kapattım, az biraz uykuya dalıp gitmişim, gözümü açtığımda saat sabaha karşı 04.30 gibiydi. Uykusuzluk ve yorgunluğa daha fazla dayanamadım, alandan çıkış yaptım, taksi durağına gittim, pahalı olduğunu bilerek 45 Manat’lık ödemeyi kabul ettim. Taksi şoförüne gideceğim adresi verdim ve navigasyona adres yazıldı. Yaklaşık yarım saatlik bir süre içinde kent merkezine ulaşılıyor. Çok geniş, temiz ve aydınlık bulvarlar havaalanından kent merkezine kadar gidiyor, trafik hiç yok gibi, yolda birkaç taksi ile karşılaşıyoruz.
Navigasyon bizi geniş bulvarlardan geçirip, dar sokaklara yönlendiriyor ama oteli bir türlü bulamıyoruz, şoför yolda duruyor, başka otellere gidip aradığımız otelin adını soruyor; kimse bilmiyor, oteli bulamadık, yaklaşık bir saatten fazla dolaştık durduk. Sonuç olarak şoför geniş bir bulvarda otelin önünde durdu, gidip pazarlık yaptım, dilimiz aynı konuşmakta ve anlaşmakta sıkıntı yaşanmıyor. Azeriler kendi aralarında değişik bir şive ile konuşuyorlar, ancak bir Türk ile karşılaşınca da gayet güzel Türkçe konuşuyorlar, her kelimeyi anlayabiliyor insan. Otel sahibi sabaha karşı giriş yapmış olmama karşın bana jest yaptı ve o gün öğleden sonra yeni giriş yapılmış gibi kabul etti, bu da bana 50 manat (1100 TL) kazandırdı.
TÜRK GİBİ SİGARA İÇİYORLAR
Yol ve adres arama yorgunluğu birbirine karıştığı için kendimi yatağa attığım gibi derin bir uykuya daldım, ama otel korkunç sigara kokuyor, odanın içinde kül tablaları bile var. Türk gibi sigara içmek deyimi Azerbaycan’da da geçerli, sigara yasağı falan yok. Var gibi afişler yapıştırmışlar dört bir yana asmışlar, ama uyan yok. Havaalanına indiğimde tuvalete gittim. Beş Azeri görevli sigaraları tüttürmüşler sohbete dalmışlardı. Sabah otelde hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra yola koyuldum. Gittiğim ülkelerde genel olarak yürümeyi tercih ediyorum, metro, otobüs ve tramvay da kullanıyorum ama yürüyerek çok şey görüyor ve yaşıyor insan. Otelde görevli genç bana Bakü kart verdi ve bunu doldurup kullanabileceğimi söyledi. Ben kartı kullandım işim bitince yenisini aldım, eskisi bende hatıra olarak kaldı.
BİR BİLET DOKSAN KURUŞ
Otobüs ve tramvay yolculuğu neredeyse bedava gibi, bir biniş, nereye gidersen git 0.30 manat. Petrol üreten ülke olmanın avantajı, petrol ürünleri de çok ucuz. Metro ile İçeri Şeher olarak anılan eski yerleşim bölgesindeki Şirvanşahlar sarayına gittim. 52 odalı bir saray, şahın türbesi de burada, o dönemden kalan özel eşyalar sergileniyor, 1964 yılında saray müze olarak kullanılmaya başlanmış. Zamanımın üç dört saatini müzeyi gezmeye ayırdım, müzenin yakınında ve Hazar Denizi kıyısına cepheli bu eski şehir Bakü’nün en önemli turizm merkezlerinden. Sarayın hemen yakınında ise Kız Kulesi, muhteşem ve gizemli mimarlık abidesi gibi ayakta duruyor ve gelip geçenleri selamlıyor adeta. Aralık 2000'de Şirvanşahlar Sarayı ve Kız Kalesi ile birlikte UNESCO tarafından belirlenen “Dünya Mirasları” listesine girmiş. Sokaklar Ayvalık’tan tarihi kent sokaklarına çok benziyor. Bu arada sokak aralarında dolaşırken, minyatür kitaplar müzesi ile karşılaştım. Girdim, dünyadaki hemen tüm yazarların minicik kitapları yer alıyor raflarda, ülkemizden de Ümit Yaşar Işıkhan’ın minyatür kitabını görünce pek mutlu oldum.
ÇOCUKLAR BAŞ TACI
Çok sayıda turist var, genel olarak simalar Orta Asya vatandaşı gibi. Batılı turiste pek rastlamadım desem yalan olmaz. Bakı Bulvarı’na bayıldım, Hazar kıyısında; kentin bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan bulvarın Avrupa’nın ikinci büyüğü olduğunu öğrendim. Herkesin mutlaka gidip görmesi gereken Bakü’nün Nizam Caddesi’ni ise çok sevdim, İzmir’in Kıbrıs Şehitleri Caddesi gibi, ama eski yapılar, yeşil doku ve muhteşem ışıklandırma ile cazibe merkezi haline getirilmiş. Benim Bakü’de kaldığım sürede en çok ilgimi çeken çocuklara verilen önem oldu. Otobüs olsun, metro olsun anonslar yapılıyor, yaşlılara, hamilelere yer verilmesi isteniyor. Sonra daha dikkatli dinledi anonsu, “körpelere yer verin” diyor. Çocukları işaret ediyormuş. Ve çocuklar koltuklara kurulup seyahat ediyor, keyifli ve mutlu bir şekilde. Bu arada metro 1967 yılından beri hizmet veriyor ve Bakü’yü bir uçtan bir uca birleştiriyor, arada ise farklı semtlere bağlantılar var ve tıkır tıkır işliyor. Hem yeni vagonlar hem de eski nostaljik vagonları kullanıyorlar.
HAYDAR ALİYEV KÜLTÜR MERKEZİ
Gelelim Azarbeycan’ın köklü ailelerinden ve bir dönem Komünist Partisi başkanlığını da yapan Haydar Aliyev’in adına düzenlenmiş Kültür Merkezi’ne. Bugüne kadar gördüğüm en muhteşem yapı, içine girildiğinde ise saatlerce dolaşıyor insan, gözünü alamıyor. Azerbaycan’ın en önemli yapılarından biri olarak gösterilen Haydar Aliyev Kültür Merkezi, 2007’de düzenlenen bir yarışmanın sonucunda Zaha Hadid tarafından tasarlanmış. Azerbaycan Cumhuriyeti tarafından yaptırılan bu eser, modern ve sıra dışı mimarisi ile Azeri toplumunun geleceğe yönelik yaklaşımının da bir sembolü olarak görülüyormuş.
SUNUM MUHTEŞEM
O kadar güzel bir sunum ile müzeyi hazırlamışlar ki, insan katları gezerken hayal alemine dalıp gidiyor. Giriş katında klasik otomobiller, bunları sağlığında Aliyev kullanmış, ilk günkü gibi pırıl pırıl duruyorlar, insan imreniyor. Daha sonra yürüyen merdivenler sizi tek tek katlara çıkarıyor, yorulmadan, keyifle. Birinci katta Aliyev’in doğumundan, gençliğine, komünist partisi üyeliğine ve bugüne kadar ülke için yaptıklarını anlatan ışıklı panolarda sunumlar var. Hem görsel anlatım var hem de yazılı, sanki bir tarihsel tünelin içinden geçip gidiyor insan. Bir bölümde ise kocaman bir beyazperde ve dilediğin görselin düğmesine basıp, arzu ettiğin yıllara ait filmler izleniyor.
KARIŞIK MİMARİ
Her katta heykeller, göz kamaştıran heykeller, farklı bakış açısıyla yapılmış heykeller. Bir üst katlara çıktığınızda kukla müzesi, müzik aletleri müzesi, giysi müzesi, özel objeler müzesi. Ben daha çok kukla müzesine bayıldım. Yüzlerce kukla; her biri birinden özel ve itina ile yapılmış, bakmaya doyamıyor insan. Gezimin yarım günü kültür merkezinde geçti. Müzenin bir katı vardı ki çok ilginç geldi bana. Adı Minyatür Azarbeycan. Kentin, binlerce yıl önceki mimarisi ile SSCB dönemi ve bugünkü mimarisi birbirine karışmış. Bir yanda yangın kuleleri yanıp sönüyor hemen onun önünde Şirvanşahlar Sarayı ve Kız Kuleleri ve yeni yapılmakta olan değişik mimarideki çok katlı binaları.
YARDIMSEVER AZERİLER
Bakü’de pek yemek işine pek girmedim, atıştırmalıklar ile idare ettim, daha çok yürüdüm, cadde ve sokaklarında gezdim, hatta en uzak mahallelerine kadar gittim. Metro ile belirli aralıktaki duraklarda indim, o bölgede çarşılarını gezdim, daha çok börek yedim, yerel pazarlarında tur attım. Ama sanki Türkiye’nin bir şehrine gitmiş gibi, hiç yabancılık çekmedim. En önemlisi kendi dili ile insan pek rahat ediyor. Azeri vatandaşlar çok yardımsever insanlar, bir şey sorduğunuz zaman tıpkı İzmirliler gibi, neredeyse elinden tutup seni aradığın yere götürecek kadar ilgileniyorlar.
ATATÜRK VE İZMİR PARKI
Kent merkezinde İzmir Parkı ve Atatürk Parkı yer alıyor yeşillikler içinde, geniş bulvarları, tertemiz sokaklarıyla kardeş şehir Bakü’yü çok sevdim. Beni otelde ziyaret eden Bakü’nün değerli gazeteci ve yazarlarından Afat Sadig oğlu Mammadov ile karşılıklı çaylarımızı yudumlayarak keyifli bir sohbet de gerçekleştirdik. Yazara İzmir ile ilgili kitaplar getirdim. Mammadov da “Kardeş Şeher İzmir” isimli bir kitabını imzalayıp hediye etti. Aslında planım, Azerbaycan, oradan trenle Gürcistan’ın başkenti Tiflis ve Batum’tan Türkiye’ye giriş yapmaktı. Yıllardır yakamı bırakmayan böbrek taşı illeti, geldi benim tatilimin ortasında buldu. Ağrılara dayanamadım, gezimi yarıda kesmek zorunda kaldım. Bakü’nün tadı damağımda kaldı, bir kez daha gelmek ve planımı yaşama geçirmek isterim.