Dünya ekonomisinin nabzı bir kez daha Washington’dan gelen haberlerle hızlandı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden sahneye çıkmasıyla birlikte, “Amerikan ekonomisini koruma” söylemi doğrultusunda hazırlanan yeni gümrük vergisi politikaları tartışma konusu oldu. ABD’nin özellikle Çin, Avrupa Birliği ve bazı Asya ülkelerine karşı planladığı yüksek tarifeler; yalnızca bu ülkeleri değil, küresel tedarik zincirinin önemli bir parçası olan Türkiye’yi de doğrudan ya da dolaylı biçimde etkileme potansiyeline sahip.

Bu yeni dönemde Trump’ın önerdiği “%10’luk genel ithalat vergisi” kulağa basit bir oran gibi gelebilir; ancak söz konusu politika, dünya ticaretinde domino etkisi yaratabilecek bir adımdır. Bu tür korumacı politikaların geçmişte olduğu gibi yeniden küresel ticaret savaşlarını körüklemesi ve ticaret hacimlerini daraltması olasıdır.

Peki, Türkiye bu denklemde nerede duruyor?

Öncelikle, Trump’ın ticaret stratejisinin doğrudan hedefinde olmamak, Türkiye açısından kısa vadede bir avantaj gibi görünüyor. Zira ABD’nin sert tarifeler uyguladığı ülkeler arasında Türkiye ilk sıralarda yer almıyor. Bu durum, Türk ihracatçısı için ABD pazarında göreceli bir rekabet avantajı doğurabilir. Özellikle Çin ve Avrupa’dan gelen ürünlerin maliyetlerinin artması, Türk ürünlerine olan ilgiyi artırabilir.

Ancak madalyonun öbür yüzü de var.

Türkiye’nin en büyük ticaret partnerlerinden biri olan Avrupa Birliği’nin bu gümrük tarifelerine karşılık vereceğini açıklaması, bölgesel ekonomik daralma riskini beraberinde getiriyor. Avrupa’da yaşanacak olası bir ekonomik yavaşlama, Türkiye’nin ihracat hacminde düşüşe ve dolaylı olarak döviz gelirlerinde azalmaya yol açabilir. Ayrıca, küresel ekonomik belirsizliklerin artması, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin risk primlerini yükseltebilir, bu da dış borçlanma maliyetlerini artırabilir.

Bu noktada Türkiye’nin izlemesi gereken yol, net bir stratejiye dayanmalı. Bir yandan ABD ile diplomatik ve ticari ilişkileri sıcak tutarak tarife muafiyetleri veya indirimleri için müzakere masasında güçlü bir duruş sergilemek, diğer yandan yeni pazarlar ve alternatif tedarik ağları üzerinden ihracat rotalarını çeşitlendirmek elzemdir.

Trump’ın ticaret politikaları, küresel ölçekte büyük dalgalanmalara yol açsa da bu tür krizlerin içinde fırsatların da gizli olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye için mesele, bu dönüşümü sadece izlemek değil; kendi lehine çevirebilecek adımları cesurca atabilmektir.