Merkez Bankası 2025 yılı için sezona yüzde 21 enflasyon (TÜFE) hedefiyle girdi ancak Ocak/2025 enflasyonu yüzde 5,03 olarak gerçekleşince, hedefi yüzde 24’e revize etmişti.
Akabinde Şubat/2025 enflasyonu da görece yüksek geldi ve daha ilk iki ayda yüzde 7.50’ye yakın bir düzeye ulaştı.
Şimdide bayram sonrası Mart/2025 sonuçlarını göreceğiz ve muhtemelen yüzde 2.5 civarı bir TÜFE açıklanacak ve ilk çeyreği yüzde 10’la kapatmış olacağız.
İmamoğlu’nun diploma krizi, gözaltı ve tutuklanması sürecinin öncesinde ve sonrasında kurdaki dalgalanma ve nette yüzde 4.5 oranında TL’de yaşanan değer kaybının yüzde 30-40 geçişkenlik oranıyla TÜFE’ye olan etkisi yüzde 1.4-1.8 arasında olacaktır. Dolayısıyla hedef örtülü olarak yüzde 26’ya yükseltilmiş vaziyette.
İlk çeyreğin tablosu bu şekilde gerçekleşirken açık söylemek lazım yüzde 24 hedefinin tutması artık teknik olarak mümkün değil. Bu bir kehanet değil, rasyonel düşünebilen her ekonomistin çıkarabileceği bir sonuç.
Politik risklerin devam ettiği, kurdaki dalgalanmanın bu meyanda ilerleyeceğini düşündüğümüzde diğer faktörleri sabit kabul etsek bile özellikle enflasyon anlamında iyi bir sınav veremeyeceğiz.
Yılın geri kalan 9 ayında yüzde 13 enflasyon olmalı ki ancak yıl sonunda yüzde 24 hedefi tutabilsin. Yahut geri kalan aylarda yüzde 18 enflasyon olmalı ki yüzde 30 hedefi tutabilsin. İlk üç ayda yüzde 10’u ve ülkenin ahvalini gördükten sonra gerçekçi olan yıl sonunda 30-35 bandında bir oranla kapatırsak bu şartlarda daha başarılı olur.
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Cevdet Akçay bir basın mülakatında ekonomik unsurlar itibariyle linklerin koptuğunu ve bağlantıları yeniden kurmaya çalıştıklarını ifade etmişti. Özetle demek istediği şu idi; Merkez Bankası politika araçlarını çalıştırdığında öngörülen sonuçları alabilmesi için linklerin bağlanması ve aksayan unsurların ortadan kaldırılması gerekiyordu.
22 aylık yeni ekonomi yönetiminin görülen o ki, bu linkleri henüz bağlayamadıkları ve ilk şokta dağıldıkları görülüyor. Sayın Şimşek, Haziran/2023 döneminden bu yana görev yaptığı süreç içinde en önemli krizle karşı karşıya kaldı ve ne yazıkki ekonomideki kırılganlıklar önemsenmesi gereken seviyedeymiş.
Bu aslında ekonomi yönetimi açısından da bir sınav aynı zamanda ders oldu. Merkez Bankasının rekor döviz satarak piyasaların ateşini söndüremeyeceklerini, bunun kısa vadeli çözüm olduğunu kendileri de biliyor. Dolayısıyla şapkayı önümüze koyup hukuk ekonomi ayağında rasyonel zemine dönmek gerekiyor ki, iyi niyetli adımlar karşılık bulabilsin.