1970’li yıllarda lisedeyken o zamanın hocaları çok farklıydı. Toplum, sistem, düzen ona bağlı olarak insan ve eğitim de değişti.
Hepimizin heybeler dolusu anısı var. Üsküdar Kız Lisesi’nde okurken ‘baca’ diye biyoloji hocamız vardı. İşinde uzman sert tavizsiz, sınıfa girdiği anda pür dikkat kesildiğimiz hocayla dersi öğrenmemek mümkün müydü? Bir asker kızı olarak babamın ikinci şarkında Bayburt’ta kalınca gelişme çağında konuşmama hemen yerel ağıza kaymıştı. Okulda bir anda alay konusu olmuştum ‘Kınıklı dana ‘ diyorlardı bana. İstanbul Türkçesi ile konuşamıyordum. O zaman çok az bulunan psikolog aramış bulmuş ve beni götürmüşlerdi. Çünkü konuşmayı bırakmıştım. Psikolog bana sorduğunda ağlayarak anlattım. Bana, “Yüksek sesle gazete” oku dedi. Bende de gazete yerine tüm dersleri yüksek sesle okumaya başladım ama geceler uzun saatler boyu yüksek sesle defalarca bıkmadan usanmadan tekrar etmeye başladım. Biyoloji dersinde hoca sözlü yapmaya başladı. Kalkan bilemiyor zayıf alıp oturuyor. Hoca kızarak, “Yok mu gönüllü gelecek olan” dedi. Ben parmak kaldırdım. Arkadaşlarımın benimle alay ettiğini bilen o değerli hocamın sert bakışları yumuşadı sesi değişti şefkatle ve üzülerek. ‘Sen kalkma yavrum ‘ dedi. O zaman o sevgiyi yüreğimde hissettim. Kimsenin beni üzmesini istememişti. Ben ısrarla lütfen deyince kaldırdı ve bana bildiğin yeri anlat dedi. ‘Ben hayır siz sorun’ dedim. Aradan 55 yıl geçmesine rağmen unutmadığım o soruyu sordu. ‘Tenya çeşitlerini say bakalım, Türkçe anlatabilirsin‘ dedi her şeyin Latincesini öğreten öğretmenim. Dilim dönmeyeceği için öyle demişti. Ben gayet düzgün bir ifade ile ‘Tenya Solyum, Tenya Sajinata, Tenya ekinokoküs dibotriyosefalüs latüs” dedim. Sınıfta bir sessizlik oldu. Öğretmenimin gözlerinin yaşardığını gördüm ‘otur, on ‘ dedi. O gururlu oturuşumu hiç unutmadım. Emeğim karşılığını bulmuş ve başarmanın tadını almıştım.
Bir güzel kız tanıyorum, tanınmış bir koleje devam ederken akademik olarak daha üst düzey bir okula devam etmesini istemiştim. Aile çok ilgili ama bu hafif sıklet bir güreşçinin ağır siklette oynaması gibi zor bir işti. O kadar çok çalışıyordu ki yorgunluktan kitapları üstünde uyuyordu. Mesela hiç Almanca görmemesine rağmen 56 alınca öğretmeni, “En düşük not senin” deyip sınıfındakilerinde alay etmesine neden olunca aklıma geldi kendi anım. Motivasyonunu düşürmek için güzel bir yol.
Eskiye özlem eski çağ eski ekonomi eski güven eski saygı, eski dostlar kadar eski eğitimcilerde bu resimdeki yerini aldı. Bilgi elbette önemli. Gençleri gayretlerini ışığa ulaşmak için çalışmalarını ve isteklerini görmek ve takdir etmek gerekir. Yıldızların içine girme cesareti göstermek bile alkışa değer. Pedagojik formasyonun önemi her çağda aynı. Elinden tutup ayağa kaldırmalı çocukları emeği taktir ederek.