Çocukların 3-5 yaş gelişim olgunluğunu ölçmek için anne babaya sorarız ‘mış gibi yapıyor mu’ diye. Bu oyun 3-5 yaş çocuklarının gelişimlerinin doğal bir parçasıdır.

Bu tür oyunların oynanması oldukça önemlidir. Oyuna dahil olamayan bir çocuk, duygusal sorunları üzerinde çalışmak için sınırlı kişisel kaynaklara sahip olabilir. Bu oyunu kullanarak çocuk, kendi yaşamıyla ve yaşamındaki önemli kişilerle ilgili önemli gözlemlerini canlandırabilir ve yararlı bazı amaçlara ulaşabilir.

Şimdi toplum olarak o oyunu oynuyoruz.

- Dünya savaşı kapımızda yokmuş gibi

- Kurban bayramında kurban kesmiş gibi

- Tatili evde oturarak dinleniyormuş gibi

 - Maaşlar çok yüksekmiş gibi

 - Her şey yolundaymış gibi.

 İkisinin arasında olamıyoruz bir türlü. Ya tamamen optimistiz bir hayal alemiyle oyalıyoruz zihni ya da tamamen pesimistiz ‘her şey çok kötü’ ye odaklanıyoruz. İkisinin ortak yanı kendimizi salıvermiş olmamız hayata. Hiç bir şey olmamış gibi yada her şey yolunda gibi. Oysa biraz harekete geçmek rahatlatacak bizi. Yolunda gitmeyenleri düzeltmeye çalışmak daha da kötüsünü düşünüp korkmak yerine ayağa kalkmak çaba sarf etmek biz önce bundan vazgeçtik internette söylenmeyi seçtik. Yalnızca söyleniyoruz. Amerikalı yazar Marlo Morgan demiş ki, “Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver”. Bunu yakalayabildiğimizde dünya güzelleşecek.

Biz çocuklarımızı korudukça tehlikelerden her düştüğünde kaldırırken yerden, her problemi çözüp ellerine verdikçe, çalışıp biriktirmek yerine her istediklerini onlara aldıkça, okumak yerine seyretmeyi, yapmak yerine bilmekle yetinmeyi öğrettikçe bu dünya değişmeyecek. Ya da değişen dünyadaki yerimizi almak yerine değişenlerin dediğini yapmak zorunda kalacağız. Korkmak ya da yalnızca iyimser bir her söyleneni kabul etmek yerine algı filtrelerimiz kullanmayı öğrenmenin ve öğretmenin zamanı geldi de geçiyor.

Dünya hızla değişirken bizim hareketsiz kalmamız çözüm üretirken çocuklarımıza bencilliği değil sevgiyi adaleti öğretmeliyiz. Vatan sevgisini, çalışmayı, öğrenmeyi, gelişmeyi, gülmeyi, üretmeyi, seyretmek yerine okumayı magazin yerine bilgiyi, hurefe yerine bilimselliği öğretmeliyiz. Telefon kadar elimize kitap almayı   (çocuklarımıza iyi model olsun,) bilmeliyiz ki bu vatanı seyreden kaderciler ve cahiller değil bilimin aydınlığında yürüyen ve çalışanlar ayakta tutacak. Maneviyatımızı elbette güçlü tutacağız ama dünyayla ancak bilimle, eğitimle, adaletle, hoşgörüyle, sevgiyle ve en önemlisi okumakla baş edebiliriz. Çünkü eğitim, WoIfgang Van Goethe’nin dediği gibi, “Eğitim, insanın güç sandığı ya da gerçekten koIay alt edilebilen engelleri, nasıl aşacağını öğretme sanatından başka bir şey değildir.