Kırk bir yıl görev yaptığım kamu hizmetinde, en çok etkilendiğim uygulamalardan biri dönemin İzmir Valisi Nevzat Ayaz’ın (24 Ocak 1988’de) başlattığı “Halk Günleri” idi. Bu uygulama daha sonra Kutlu Aktaş (21 Nisan 1990 – 15 Temmuz 1997), Erol Çakır (24 Temmuz 1997 – 14 Ağustos 1998), Kemal Nehrozoğlu (14 Ağustos 1998 – 05 Ağustos 2000), Alaaddin Yüksel (9 Ağustos 2000 – 18 Şubat 2003), Yusuf Ziya Göksu (30 Ocak 2003 – 16 Temmuz 2005), Oğuz Kağan Köksal (29 Temmuz 2005 – 7 Mart 2007) ile Mustafa Cahit Kıraç’ın (20 Mart 2007 – 20 Mayıs 2013) görev sürelerinde de devam etti.

            Kamu kurum ve kuruluşları ya da yerel yönetimlerle ilgili herhangi bir sorunu ya da işi olan veya herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı olanların İzmir Valisi’ne doğrudan ulaştığı bir uygulamaydı, Halk Günleri…

            İzmirli vatandaşlar, Salı günleri her türlü sorun ve ihtiyacını İzmir Valisi’ne anlatıyor, aktarıyor, yardım ya da destek isteyebiliyordu.

            Valiliğe gelen vatandaşlar; isim, adres bilgilerinin yanı sıra dilek, istek ve şikayetlerinin ne olduğunun bilgisini görevli arkadaşlara yazdırdıktan sonra, saat 10.00’da başlayan Halk Günü’nde İzmir Valisi ile görüşüyorlardı.

Halk Günü toplantılarına, vatandaş isteklerinin yoğunlaştığı konularla ilgili kurum ve kuruluşların bölge, il ya da şube müdürleri ile çok sayıda basın mensubu da düzenli ve eksiksiz bir şekilde katılırdı.

Vatandaşların İzmir Valisi ile görüşebilmesinin yanı sıra, sorunlara çözüm bulunması ve bu durumun basında geniş yer alması Halk Günlerine olan ilgiyi her geçen gün artıyordu.

Halk Günleri dışında, bazı önemli ve acil konularını Vali’nin ya da Valiliğin gündemine taşımak isteyen vatandaşların sorunlarına da gün içinde çözüm bulmaya da çalışırdık.

Vatandaşların “acil sorun ve ihtiyaçlarını çalışma saatleri dışında” Valiliğe iletmelerini - bildirmelerini sağlamak için Türkiye’de örneği olmayan “179 ALO VALİLİK” hattını da hizmete koymuştuk. Nöbetçi polis memuru arkadaş gece ya da hafta sonu nöbeti süresince vatandaşı dinler, gerekli notları alırdı. Dinlenmeye gitmeden önce de varsa gelen başvurulara ilişkin form notlarını ilgili arkadaşa aktarırdı. Konu artık normal mesaiye gelen arkadaşımızın konusu olur ve gerekleri yerine getirilmeye çalışılırdı.

Çok acil, hemen bir şeylerin yapılması gereken bir konu olduğunda, gecenin bir yarısı beni uyandırarak yardım istediklerini de hatırlarım…

Gece yarısı gelen telefona için kimseye kızmadım, söylenmedim… “Herkesin derdi kendine göre büyük ve önemlidir…” Ve buna saygı duymak gerekir, diye düşündüm, düşünüyorum.

Halk Günlerinde aklınıza gelebilecek her türlü konu Valilerimizin önüne-gündemine geliyordu. Hatta bir gün, Alaaddin Yüksel’in valilik döneminde, “Kendileri için genelev açılmasını isteyen travestiler” de Halk Günü’ne katılmışlardı.

Halk Günlerinde iş talebi dışında tüm sorunlar dinlenip, sorunlara çözüm bulunmaya çalışılıyordu.

Taaa ki Mustafa Cahit Kıraç’ın Diyarbakır’a tayin olmasına kadar. 2013 yılının Mayıs ayının ortalarında, Halk Günleri de BİTTİ…

Vatandaşların dert ve sorunlarını umut içinde Devlet Baba’ya, Devletin Valisi’ne, Vali Paşa’ya, Vali Babası’na anlattığı anlatabildiği; çözüm bulunamasa bile, mahalle ya da köy kahvesine gittiklerinde,

-“Vali Baba’ya bi güzel anlattım. Bütün müdürleri de yanındaydı. Ama biz eksik-yanlış yapmışız. Emir verdi, yardımcı olun dedi, bizim işi halledecekler. Allah var, Vali Bey  iyi adam…” diye anlatmaları da önemliydi.

Yukarıda adlarını saydığım valilerden Alaaddin Yüksel, göreve başladığında verdiğim brifing sırasında, Halk Günleri’ne katılan vatandaşlara “çay ikram edilmesi için hazırlıkları yapın” talimatını verdi.

“Diğer misafirlerimize neyi nasıl yapıyorsak, Halk Gününe katılan vatandaşı da aynı şekilde ağırlayacağız.” Dedi. Gerekli hazırlıkları yapın diye de ekledi. Halk Günlerine katılan vatandaşlara da çay ikram edileceği için, çay ocağındaki porselen çay takımından beş düzine daha alınarak, hazırlıklar tamamlandı.

Ancak Halk Günü’ne katılan vatandaş, devletin valisinin karşısına oturup derdini anlatmaya başladığında, önüne bir fincan çay konunca hiç kalkası gelmiyordu.

Fakat görüşmek için sırada bekleyen, çay ikram edilecek başkaları da vardı… 

Orası “Devletin Kapı”sıydı ve biz; vatandaşları üzmeden, incitmeden o kapıdan içeri alırdık…