Kanada’da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi.
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti.

Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı: "Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim."
Hakim şöyle hükmetti: "Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum. Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim." Duruşma salonunda herkes susmuştu, Hakim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: "Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor. Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hakim ihtiyar adama verdi. Ve sözlerine şunu ekledi; "Eğer medeni insanların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilin ki, o kentin,şehrin,ülkenin yöneticileri halkın malını çalıyorlardır.”

Yukarıdaki alıntıladığımız konunun teması; dürüstlük üzerine inşa edilmiş bir ülke düşünün neyi eksik kalır? Üretim ekonomisi mi eksik kalır? Sağlık alt yapısı mı eksik kalır? Kültür, sosyalite, insani gelişmişlik, çağdaşlık, özgürlük, adalet, hukuk, demokrasi, ne eksik kalır? Hiçbir şey? Mutlu, mesut, güvenli yaşam esasları ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerde dürüst siyasetçiler öne çıkarken, geri kalmış ülkelerde hep sorunlu siyasetçiler yer alırlar. İşte yukarıda bahse konu olan durum budur. Dinimiz evin avlusunda aç dururken siz evin dışındakine yardım edemezsiniz. Evin içi memnunsa, dışarıya mutlu başarılı aile görüntüsü yayılır. Ekonomik kalkınmasını tamamlayamamış, belirli yerlere aday olan siyasetçiler gelişmiş ülkelerde destekçi yatırımcılar tarafından finanse edilirler. Ve bu finansman iş adamlarının vergiden muafiyetleri ile doğru orantılı bir destektir. İş adamları sanayiciler desteklediği kişiye bağışlarda bulunur ve bu bağışlar devletin kontrolü altındadır. Şimdi siyasetçi seçim kampanyası için cebinde parası yoksa kendisini finanse edecek olana mecburen gebelik pozisyonuna giriyor. Kimi aç gözlüler dokuz ay gebelik sürecini kabul etmiyor görev süresince siyasetinin elindeki imkanları kullanıyor. Kimi siyasetçi basiretli davranıyor. Finansmanın karşılığını ödeyecek imkan yaratıyor sonra yolu gösteriyor. Bunlar nerede oluyor, gelişmemiş ülkelerde oluyor. Gelişmemiş ülkelerde; “Devletin malı deniz yemeyen keriz.”, “Bal tutan parmağını yalar” gibi aklı sinir atasözleri geliştirilir. Oysa ki gelişmiş ülkelerde kampanya destekleri devletin kontrolünde ve vergiden düşülerek sorgusu yapılan bir sistemle gerçekleştirilir. Ve hiçbir siyasi, kimseye gebe durumunda değildir. Kısacası gelişmiş ülkelerde siyasetçinin ülkesine hizmet etmesi için kampanya finansmanı açıktan yapılır gizli saklı destekler verilmez. Doğum yapmayı da beklemez…

Şimdi sormak lazım, çevrenizdeki siyasilerin seçim kampanyalarında ciddi paralar  harcanmasını sağlayanlar ve/veya  finansçılarının belirli şekilde harcadıklarını kat kat çıkarma çabası ile doymak bilmeyen bir hırsları devam etmekte midir? Bu sömürü düzeni geri kalmış ülkelerin tümünde meydana neden gelmektedir. Acaba diyorum; sorgulayan vatandaş kitlesi olmadığından olabilir mi? Vatandaş, Stalin’in Tavuğu misali, sorgulamak yerine tünekleşmiş bir buğday tanesine fit olan ama sırtındaki tüyleri kaybedip cıbıldaklaşan bir hale dönüşene kadar suskun kalacak mı? “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” diye davranmaya devam edecek misiniz? Ülkemizde inşallah dürüst liyakatli ve ekonomik sorunu olmayan siyaseti idealleri uğruna yapan, adalet hak hukuk için sorumluluk alan ve dağıtan siyaseti zenginleşme aracı görmeyenlerin, yönetim kademesinde olması ve ülkemizde artık yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve aç gezen ekmek çalan vatandaşlar olmaması temennisi ve hayali ile selamlar…