“Ağalık, siyasette ve sendikada da olur mu” diye düşüne bilirsiniz. Gelin bakalım olur mu? Vallahi de billahi de bal gibi olduğunu garibim ülkemizde net görüyoruz.
Şu soru ile başlayalım; “Belediye başkanı ve milletvekili olmuş da üç kuruşa muhtaç olan bir gariban gördünüz mü? Peki herhangi bir sendikanın şube başkanı ve genel merkez yöneticisi, genel sekreter, genel başkan üst kurul üyesi yönetici pozisyonunda olup da, üç kuruşa muhtaç bir sendikacı gördünüz mü? “Yoookk” der gibisiniz…
1994 yılında üniversitede okurken İstanbul’da okulda bir arkadaşla tanıştım. Bu arkadaşımızın nerede oturduğunu babasının ne iş yaptığını bilmiyordum. Bir gün arkadaşım evlerine bizi yemeğe çağırdı. Ataköy Yeşilköy arasında malikane diyebileceğim lükslükte bir evdi. Arkadaşım, babasının Türkiye’nin en köklü bir sendikasının genel başkanı olduğunu söyledi. Gelirlerinin ciddi olduğunu görebiliyordum. Çünkü okula son model BMW araçla o dönemde gelip gidiyordu. Şaşırmıştım.
İşçi sendikalarının çoğunun genel başkanları işçilikten emekçilikten gelir zannederdim. Elbette onların da her şeyi yaşama hakkı vardır. Taksim olayları aklıma gelince işçi sendikalarının yıllar önce neler yaparak işçi haklarını savunduklarını hiç unutmam, tarihten de hep hatırlar dururum. Ancak bir işçi sendikasının genel başkanının bu kadar zengin olması hiç mi hiç mantıken aklıma yatmıyordu. Daha sonrasında da bu sendika başkanı milletvekili olmuştu. Sonrasında geleneksel midir bilemem. Sırayla bu sendikanın başkanlarının çoğu milletvekili oluyorlardı…
Her 1 Mayıs’ ta alanlardayız sloganları ile işçilerin maaş ve özlük hakları için kurum yöneticileri ile sendikal hak konusunda 2-3 günlük eylem dışında hiçbir çalışmalarının olmadığını görüyoruz. Sendikaların çoğunu 1 Mayıs’ta sadece Gündoğdu Meydanı’nda görürüz. Ülkede ciddi ekonomik kriz, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı var. Açlık sınırının çok altında yaşamaya çalışan yoksulluğun pik yaptığı ülkemizde sendikaların yüzde 90 ‘ı sadece üyelerinin aidatları ile lüks genel merkezlerinde, makam odalarında bir de asgari ücret belirleme komisyonlarında kendilerini gösterirler.
İşçi sendikalarının genel başkanlarının makam araçları hep son model pahalı ithal araçlardır. Hiç birinin ekonomik sorunu olmadığı gibi aldıkları maaşlarını da sadece sendika yöneticileri bilir. Üst düzey yöneticilerin aldıkları maaşların rakamları dudak uçuklatır vaziyettedir. Şimdi ,“İşçisin, sen işçi kal” diyen Cem Karaca’yı hatırlarken işçi kardeşlerime sizi temsil eden ve ülkemizi temsil eden siyasi ve sendika ağalarının bu keyifli yaşamının sebebi nedir onu irdelemenizi dilerim.
Ekmek elden, su gölden yaşayan sendika ağalık sisteminden bahsederken, dünyada eşi benzeri olmayan sorgulanamaz bir sendika sisteminin sadece Türkiye’de olduğunu öğrenince şaşırmadığımı bilmenizi isterim. 2001 yıllarına kadar Türk-İş, Hak-İş, Disk, vs vs gibi sendikalar vardı.
İktidar olmuş siyasi partilerin, hükümetlerin korkulu rüyası sendikalardı. 2002 yılından sonra AKP iktidarı ile 23 yıldır suspus sendikalar var. Hiçbir tepki, eylem hak arama diye bir işçinin memurun çalışanın emeklinin yoksulun hakkı aranmaz oldu. İktidar, bazı sendikaların Karun haline gelen genel başkanları ile herkesimi susturma politikasında başarılı oldu. Sizce karşılıksız mı?
Siyasetçilerin de üst düzey yöneticilerinin ağalığı aday belirleme dönemi ortaya daha çok çıkar. Apolet varsa atama yetkisi varsa ve/veya genel başkanı etkileyecek bu kişiler büyük ağa rolü üstlenirler. Etraflarında da çeşitli marabalarının pazarlamaları ile büyük bedellerle oynarlar. Bir ağa mesela mecliste bir milletvekilinin odasında 250 bin dolar unutabiliyor. O meclis yasama organı değil mi? 250 bin doların bir poşette orada ne işi var? İşte çürümüşlüğün ağa babaları siyasiler . Ve sistemin denetlenemez sendika ağaları… Alan memnuuunn satan memnun “işçisin sen işçi kaaaalll”!