Bugün biraz tarih konuşalım... Çünkü geçmişin birikimi, bugünü anlamanın ve geleceği inşa etmenin temel taşıdır.
Kendi tarihini bilmeyenler, başkalarının hikâyelerinde kaybolmaya mahkûmdur.
Bu yüzden, tarihi bilmek ve ondan ders almak, bir milletin ayakta kalması ve sağlam bir gelecek kurması için en önemli şarttır.
Dünyanın kadim milletlerinden biri olan Türk milleti, tarih sahnesine çıktığı ilk andan itibaren köklü bir devlet geleneği inşa etmiş ve bunu asırlar boyunca muhafaza etmeyi başarmıştır.
Türk devlet felsefesinin temelinde; adalet, teşkilatçılık, güçlü bir ordu ve halkın refahını esas alan bir yönetim anlayışı bulunur. Bu köklü miras, Asya bozkırlarından günümüze kadar uzanan Türk devletlerinin başarılarının temel taşını oluşturmuştur.
Bugün bu geleneğin modern bir yansıması olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek bölgesel gerekse küresel arenada sergilediği güçlü duruş, tarihsel bağlamıyla birlikte ele alınmalıdır.
Türk devlet geleneğinin ilk izlerini Hun İmparatorluğu döneminde görürüz. Büyük Hun İmparatoru Attila, Avrupa’nın en güçlü devletlerini dize getirerek, hem askeri hem de siyasi anlamda Türklerin yetkinliğini göstermiştir. Attila, sadece savaş meydanlarında değil, diplomatik masalarda da üstün başarılar elde etmiştir. 5. Yüzyıl’da Roma İmparatorluğu’nu vergiye bağlaması, Türklerin sadece askeri bir güç olmadığını, aynı zamanda politik ve stratejik açıdan da bir deha ürünü olduklarını kanıtlar.
Attila’nın başarısının arkasında, Türk devlet geleneğinin önemli unsurlarından biri olan merkezi otoriteye dayalı güçlü teşkilatçılık vardır. Türk devlet felsefesi, bozkırda yaşayan göçebe topluluklardan tutun, geniş imparatorluklara kadar her düzeyde uyarlanabilir bir yapıya sahiptir. Bu yapı, birlik ve düzenin korunmasını sağlayarak Türk devletlerini uzun ömürlü kılmıştır.
Türk devlet geleneğinin İslamiyet’le harmanlanması, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde zirveye ulaşmıştır. Selçuklu Devleti, Anadolu’nun Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlayarak, Türk milletine yeni bir yurt kazandırmıştır. Sultan Alparslan’ın Malazgirt Zaferi, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda köklü bir stratejik planlamanın ürünüdür.
Osmanlı İmparatorluğu ise bu geleneğin en parlak temsilcilerinden biridir. 600 yılı aşkın bir süre boyunca üç kıtada hüküm süren Osmanlı, adalet ve hoşgörü ilkelerini temel alarak halkların bir arada barış içinde yaşamasını sağlamıştır. Osmanlı’nın “Devlet-i Ebed Müddet” anlayışı, Türk devlet geleneğinin sürekliliğini ve sağlamlığını simgeler.
Osmanlı’nın başarısının arkasında, güçlü bir merkezi yönetim, disiplinli bir ordu ve iyi işleyen bir vergi sistemi gibi unsurlar bulunur. Bugün bu geleneklerin izlerini Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu kurumlarında, askeri organizasyonlarında ve hukuk sisteminde görebiliriz. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, Türk devlet geleneğinin modern bir yorumundan başka bir şey değildir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin tarihsel birikimini ve devlet kurma geleneğini esas alarak, çağdaş bir devlet modeli inşa etmiştir. Mustafa Kemal’in“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, Türklerin halkını esas alan yönetim anlayışının modern bir yansımasıdır.
Bugün Türkiye’nin özellikle Suriye gibi bölgesel krizlerde gösterdiği başarı, bu geleneğin devam ettiğinin bir kanıtıdır.
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, sadece bölgesel değil, küresel dengeleri de etkileyen bir kriz haline gelmiştir. Türkiye, bu süreçte hem askeri hem diplomatik anlamda köklü devlet geleneğine uygun bir politika izlemiştir.
Bir yanda milyonlarca mülteciye kucak açarak insani bir görev üstlenirken, diğer yanda sınır güvenliğini sağlamak ve bölgedeki terör tehditlerini bertaraf etmek için harekete geçmiştir. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları, Türk ordusunun disiplinli ve etkili bir şekilde nasıl çalıştığını göstermiştir. Bu harekâtların başarısı, Türk devlet geleneğinde yer alan güçlü askeri teşkilatlanmanın bir devamıdır.
Türkiye’nin Suriye politikasında bir diğer dikkat çeken unsur, diplomatik masada sergilediği etkinliktir. Rusya, İran ve ABD gibi küresel aktörlerle aynı anda müzakere yürüten Türkiye, bölgesel çıkarlarını korurken uluslararası dengeleri gözetmiştir. Vladimir Putin’in ve en son Trump’ın Türk devletinin köklü geleneğine yönelik övgüsü, Türkiye’nin bu süreçteki rolünün dünya tarafından da takdir edildiğini göstermektedir.
Türk devlet geleneği, sadece Türk milletine değil, dünya siyaset tarihine de önemli katkılarda bulunmuştur. Tarih boyunca Türk devletleri, mazlumların sığınağı olmuş, adaleti esas almış ve güçlü teşkilatlanma modelleri sunmuştur. Bugün modern dünyada bu miras, Türkiye Cumhuriyeti’nin izlediği politikalarla devam etmektedir.
Dünya üzerinde köklü devlet geleneğine sahip ülkeler arasında Çin ve İran gibi örnekler bulunsa da, Türklerin tarih boyunca devlet inşa etme ve yönetme becerisi, eşsiz bir karakter taşır. Onun için bakmayın siz “Amerika ne derse o olur” “Rusya izin vermez” “İsrail’in istediği oluyor” boş lakırdılarına.
Türk Devlet aklı, oyunu kurmakta, oynamakta ve kazanmaktadır. Bölgeye huzur, barış ve adalet de böyle gelecektir.