“Yılana bal yedirsen de, döner seni mutlaka sokar”, ne acayip bir tecrübe deyimi! İyilik yapıp iyiliğin karşısında yılan nankörlüğünü yaşamayan sanırım içinizde yoktur.

Ya neden acaba bu nankörlük? Hayatta insanın vazgeçemediği, en önemli kişiliği haline getirdiği bu nankörlük nedendir? Birisi sana iyilik yapıyor ve sen ona nankörlük yapıp iyilikten maraz doğarı hatırlatıyorsun? Peki neden? Hiç Hint, Çin, Yunan, Viking, İngiliz, Alman, Kızılderili vs… vs… atasözlerine hiç baktınız mı? Bizim atasözlerimiz kadar çok nankörlük ve ihanet üstüne kurulu atasözü var mı? Geneli, yaşanan hayat olayları ve gelişim üzerine geleceğe yön vermek üzere ders niteliği taşır. Oysa ki bizimkilerden en önemlisi bilerek uyum sağlayanlar gibi hep yaşadığımız  “Deveye diken, insanı seven yaraşıyor “ atasözüdür.

Deneyimler bilime, geleceğe ışık tutar oysa ki! Her yaz yangın çıkacağı önceden bilinir ama önlem alınmaz.  Deprem olacağı bilinir ama önlem alınmaz. Uzun bayram tatillerinde karayollarının kan gölüne döneceği bilinir ama gerekli önlemler alınmaz. Kovid olunacağı bilinir ama sınırlar kapatılmaz. Maymun Çiçeği hastalığının kapıda olacağı söylenir ama gereken önlem alınmaz. Sınırlarımızın delik deşik olmasının yarın milli beka sorunu oluşturacağı söylenir ama “Din kardeşlerimizi dışarıda mı bırakalım” cevabı ile yol geçen hanına döner sınırlarımız. Yapacak bir şey yoktur. Ekonomide faizleri artırmazsan, döviz kurlarının yükseleceği bilinir. Önlem alınacağına ekonomi profesörü kesilen siyasiler, faiz indirerek kendi milli paramızın değerinin  bir anda 5 kat değer kaybetmesine sebep  olur ama vatandaşa da, “Siz bu kardeşinize destek verin bakın ben ne yapıyorum “derler, herkes alkışlar.

Hiçbir dinde olmadık kadar ülkemizde dinimizle bizim aramıza giren yüzbinlerce fırıldak tipler türer. Kimse bunlara, Allah(cc), Resul’ünden başka kimseye görev, yetki, aracılık yetkisi vermedi. Kimse, “Siz kim oluyorsunuz da hem bu kadar zengin, hem de çalışmadan, üretmeden bu kadar mal varlığına sahip olup ve söz sahibi de oluyorsunuz” diyemiyor.

“Okumadan üretmeden benim memurum işini bilir” diyerek ülkede çalışmadan üretmeden zengin nasıl oluru özendiren binlerce film yapılmış, fırıldaklık konu alınmıştı. Toplum sanatla uyarılmıştı. Ancak insanlarımızın bir kısmı çok ciddi ders çıkarmış, bir kısmı da buna gülmüş ama toplumun gerçek yüzü olduğunu hep görmezden gelmişlerdir. Hatta fırıldaklara gülenler fırıldakçı, fırıldakların kandırdığı kerizlere gülenler de keriz durumuna düşmüşlerdir.

Kerizlendiklerinin farkına varamayanlar o kadar çoktur ki,“yarabbi çok şükür yarabbi beterinden sakla bizi, yarabbi sen büyüksün” diyerek kerizliğini bile göremez, rabbimden destek arar durur. Yahu kardeşim Allah sana bir akıl verdi, ne için, onu kullanasın diye! Sorgulama zekası verdi sana, sorgula öğren diye. Düşünme kapasitesi verdi sana, düşünesin keriz yerine koyulmayasın diye.  Sana “insan ol” dedi, “hak yeme hukuku çiğneme “dedi, fırıldak olmayasın diye! Ee şimdi her şeyi Allah sana kutsal kitapla da önüne koydu, neden aracı fırıldaklara inanıyorsun? Allah ve resulü peygamber efendimizden başkasına neden güveniyorsun da açıp kutsal kitabımız Kur-an’ı anladığın dilde okuyup hayatına uygulamıyorsun da, aklını birilerine kiraya verip sorumluluktan kaçıyorsun. Kendini kullandırıyorsun. Allah’ın verdiği beyni, aklı neden kullanmıyorsun?  İşte, “İyilik yap denize at balık bilmez ise Halik bilir”i size hatırlatarak nankör olmayın, vefalı olun. Doğrunun, dürüstün, üretenin yanında olun. Çevresi için, kenti için, vatanı için taş taş üstüne koyan insanlara değer verin ve kıymetlerini bilin. “Bana bir kelime öğretenin bin yıl kölesi olurum”u da unutmayın. Öğrenmemek ayıptır, bilmemek değil… Ama lütfen kendisine batan dikenden zevk alan DEVE durumuna da kendinizi düşürmeyin… Oku oku oku –ikra ikra ikra, sorgula sorgula sorgula!!!