Antik çağlara kadar uzanan geçmişiyle ve bugünkü yapısıyla yüz yıllar öncesi görüntülerin karşısında insanın içine bir keyif, bir huzur doluyor...
Evlerin birçoğu kullanılmaz durumda, çok sağlam ve yıkılmayan, ayakta kalan duvarların üzerindeki pencerelerden köyün eski sakinlerinin bir zamanlar evin içinden izlediği aynı manzaraya bakmak hala mümkün. Taşlarla oluşturulmuş dar, uzun patikaların arasında dolaşın, evlerin arasında yürüyün. Ben de öyle yaptım. Sokak aralarında saatlerce yürüdüm; bugün hala zamana direnmiş meyve ağaçlarına rastlayınca insan bir hoş oluyor. Köyün yüksek bir noktasından çevreye bakmak, köyü bir ucundan diğer ucuna kadar izlemek nedense bir keyif ve huzur veriyor insanın içine. Bir hafta sonu, özellikle Cumartesi günü, atlayın aracınıza önce Ödemiş Pazarını şöyle bir dolaşın, köylülerin sattığı ürünlerden bolca satın alın, ardından bol tereyağlı bir Ödemiş köftesinin tadına bakın; sonra rotanızı Lübbey köyüne çevirin, gerçekten çok keyif alacaksınız, benden söylemesi; iyi ki gitmişiz diyeceksiniz.
İzmir’in Ödemiş ilçesinde tarihi, antik çağlara kadar giden 1000 metre rakımlı Lübbey (Lübbey) Yaylası'nda baraj gölü havzasını kuşbakışı gören Lübbey köyünde tek tük de olsa başlayan restorasyonlardan sonra sanki köyün başına talih kuşu konacak gibi. Lübbey köyünde yaşları bir hayli ilerlemiş, çocuklukları ve gençlikleri köyde geçmiş, askere gitmiş, evlenmiş, torun sahibi olmuş yaşlılar turizm girişimini pek umursamıyor gibi görünse de.... Köyde gündelik yaşam sürüyor. Çobanın getirdiği sürüler köydeki sahipli birkaç evlere dağılıyor. Gece karanlığında ise sessizlik iyice çörekleniyor köyün üstüne.
Ödemiş’ten Üzümlü köyü rotasını takip ederek ulaştığımız Lübbey köyünde tarih sanki durmuş gibi. 1900’lü yılları anımsatan görüntüler karşısında insanın içi ürperiyor. Evlerin önemli bir bölümü hala ayakta ve sağlam. Çatıları çöken, duvarları yerle bir olan evler de var ancak, öylesine sağlam taş temeller yapılmış ki, birkaç yüz yıl daha dayanır gibi izlenim veriyor insana. Lübbey köyünde bir gün gelir tüm restorasyon çalışmaları tamamlanırsa, Bilecik’in Gölpazarı, Efes Selçuk’un Şirince’si, Bursa’nın Cumalıkızık’ı ve Adapazarı’nın Taraklı'sı gibi önemli bir turizm merkezi daha kazanılır. Şuna inanıyorum ki, bir gün gelecek Lübbey köyünde boş oda bulmak için birkaç yıl öncesinden rezervasyon yaptırılacak. Çünkü doğanın içinde 200 yaşın üstündeki ahşap yapılarda gecelemek ve sabah kuş sesleri arasında muhteşem bir doğaya bakarak uyanmak isteyen çok sayıda yerli yabancı turist Lübbey köyünün yolunu tutacak.
Lübbey köyü ile ilgili bilgileri araştırdığımızda Helenistik döneme kadar uzanıyoruz. 1894'de yaylaya gelen araştırmacı Karl Buresch, yörede yapılacak arkeolojik bir araştırma ve kazının önemli bulguları gün yüzüne çıkaracağını belirtmiş. Lübbey'in antik dönemde bir yerleşim birimi olduğunu vurgulayan en önemli kanıtlar ise antik mezarlar. Yörede modern Çamyayla köylülerinin tarım çalışmaları sırasında rastlantıyla buldukları seramik kaplar, taş yazıtlar, madeni sikkeler yörenin yerleşim birimi olduğunun diğer kanıtları. Osmanlı döneminde Lübbey Yaylası’ndaki eski köyde yaşayanlar Ödemiş yöresinde rastlanılmayacak özgünlükte bir yerleşim tasarımı uygulamışlar.
Taş, kerpiç ve çamur sıva strüktürden oluşan evler yan yana bitişik düzende oluşturulmuş ve dış yüzlerine pencere, kapı delikleri pek açılmadığı için neredeyse ufak bir kale görünümü ortaya çıkmış. Köyün içinde evler arasındaki yollar bir eşek ya da beygir arabasının sığamayacağı darlıkta. Kimi evlere birbirinden geçilebiliyor. Güvenliğin kıt olduğu bir dönemde, güvenlik düşünülerek tasarlanmış. Bu köy, Anadolu'nun tarihi geçmişinde bu anlamdaki kimi yerleşimlerle benzerlik gösteriyor. Lübbey eskiden “Eşkıya Köyü” olarak biliniyormuş, Lübbey'den çok eşkıya çıkmasından değil, ovada olay çıkarmış eşkıyaların hızla bu köye çekilerek geceyi savunma kolaylığı olan Lübbey'e sığınarak geçirmelerinden aldığı söyleniyor.
Köyün bu yerleşim şeklinin en kötü yanı bir yangın çıkması durumunda bitişik evleri ve dar sokakları ile korunaksız oluşu. Çıkacak bir yangın köyü bir uçtan, öbür ucuna yakıp geçebilir. Lübbey köylüleri şimdilerde Çamyayla köyünde güvenlik içindeler. Eski köyde yalnızca birkaç aile kalmış. Yörede, üstelik bölgede kolay rastlanılmayacak ilginç bir yerleşim biçimine sahip eski Lübbey köyü yapılarının hızla koruma altına alınarak yaşatılması zorunlu diye düşünüyorum. Ayvalık’ın tarihi sokaklarındaki evleri hayal edin, korunmuş ve bugünlere taşınmış ne güzel keyif alıyor insan sokaklarında dolaşınca değil mi?
Lübbey’i terk ederek Çamyayla köyüne yerleşenler, köyde daha önce suyun bulunmaması, tarım arazileri nedeniyle Çamyayla’ya göçmüşler ve oraya gidenler geri dönmeyince, köyü terk edenlerin sayısı hızlı bir şekilde artımış. Çamyayla’da suyun bolluğu, arazinin tarıma müsait yapısı göçü zorunlu kılmış. Köyün karşıdan görünüşü çok ilginç bir manzara oluşturuyor. Burası dağcılar ve doğa yürüyüşçüleri için yürüyüş ve konaklama mekânları olarak değerlendirilebilir. Hatta doğal bir film platosu haline getirilebilir.
Yapılacak restorasyon ile hem tarihi dokusu korunmuş olur, hem de doğal ortamda konaklama imkânı sağlanabilir. Ben Şirince köyünü de gördüm. Ancak burası Şirince köyünden daha güzel. Şirince Lübbey köyü kadar etkileyici değil. Bu nedenle Lübbey köyü turizme açılmalı. İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Lübbey, dağın yamacına sıra sıra dizili terk edilmiş evleriyle bilinen bir kışlak dağ köyü. “Hayalet köy”, “satılık köy” gibi isimlerle de anılan köy, medyada ve halk arasında yayılan korku hikayeleri nedeniyle birçok ziyaretçinin ilgisini çekiyor. Ne diyelim gönül istiyor ki, köydeki evlerin tamamı restore edilsin, yerli ve yabancı turizme açılsın. İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde o kadar çok antik köy var ki, her bir köy çok büyük ilgi odağı oluyor. Darısı Lübbey köyünün başına diyelim…