Bizler yaşadığımız normal olmayan pek çok olayı çabuk unutuyoruz. Maalesef deprem de bunlardan biri...

Hatırlarsanız, 06 Şubat 2023’te sabaha karşı saat 04.17’de başlayıp 13.30 aralığında sırasıyla 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin adeta yerle bir olduğu, onlarca canımızı yitirdiğimiz, Türkiye’nin son yüz yılda tanık olduğu maddi ve manevi en büyük yıkımdır. Daha hala acılarını yaşıyor ve yaraları sarma çabalarımıza devam ediyoruz.

Yine daha önce meydana gelen bir depremi hatırlatmak istiyorum. 

2020 yılı 30 Ekim tarihinde, Türkiye saati ile 14.51’de, merkez üssü Yunanistan’ın Sisam Adası açıklarında, İzmir’in Seferihisar ilçesine 23 km mesafede, çeşitli kurumlarca, 6,9 ila 7,1  şiddetinde meydana geldiği açıklanan, yaklaşık 16 saniye süren ve 117 kişinin can kaybına neden olan çok önemli bir deprem yaşadık.

Bilmem farkında mısınız? Kasım ayından itibaren aralıklarla ve çeşitli bölgelerimizde (Ege ve Ege denizinde) küçük veya orta ölçekli pek çok deprem yaşandı ve yaşanıyor.

Aslında bu iki depremi gündeme getirme nedenim sizleri yeniden o günlere götürmek içindi.

Bu gelişmeleri değerlendirmek üzere, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, 16 Ocak 2025 Perşembe günü Ege TV’deki programıma konuk oldu.

45 dakikalık süreçte Ege’de meydana gelebilecek depremleri, etkilerini ve yapılan çalışmaları konuştuk. (yayın daha sonra YouTube üzerinden paylaşıldı. detayları oradan izleyebilirsiniz)   

Prof. Dr. Sözbilir, yaptığı konuşmasında, 6 yıldır sürdürdükleri İzmir, Güzelbahçe, Yağcılar, Seferihisar ve Tuzla fayları ile ilgili çalışmaları tamamladıklarını ifade ederek, "Tuzla fayı 2 bin yılda bir kırılan bir fay. 2 bin yıldır kırılmadı ancak yakında kırılma ihtimali yüksek. Tuzla fayının uzunluğu yaklaşık 50 kilometre. Fay uzunluğu nedeniyle yaklaşık 7.1'e kadar deprem üretme potansiyeline sahip. (Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki depremde kırılan fay hattının 500 km olduğuna dikkat çekiyor) Dolayısıyla Tuzla fayı açısından, İzmir'in deprem tehlikesinin değerlendirilmesi gerekiyor" diye konuştu.

İzmir’de kentsel dönüşümün şart olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sözbilir, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Zeminin kayalık veya sert olduğu yerler tercih edilmeli. Yapı stoğumuz oldukça fazla ve yaşlı. Bu da büyük riskler getiriyor. Acilen kolları sıvamalıyız. Bu toplumsal bir hareket. Devletin tüm kademeleri bu hareketin içinde yer almalı ve acilen çalışmalara başlamalıyız. Her kez üzerine düşen görev neyse onu yapmalı.”

Çok önemli bir konuyu gündeme getirdi.

Üç yıl önce İzmir için başlattıkları deprem erken uyarı sistemi projesini anlattı. Proje çalışmalarında sona geldiklerini anlatan Prof. Dr. Sözbilir, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ile imzaladıkları protokol kapsamında 12 ayrı noktaya sistemi yerleştireceklerini ifade etti.

Sistem sayesinde depremin 16 saniye öncesinden bilinebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Sözbilir, “Üniversitenin öz kaynaklarıyla desteklenen bir projeydi. Mühendislik fakültesinde jeoloji, jeofizik, inşaat, bilgisayar ve elektronik bölümü hocalarından oluşan bir ekip oluşturduk. Bu ekip 3 yıl boyunca çalışıp, projeyi tamamladı. Hem yazılı hem tasarım hem de mekanizma açısından tamamen yerli, yeni bir deprem uyarı sistemi geliştirdik. Altı aylık bir deneme sürecinden sonra, İzmir’de farklı lokasyonlardaki 12 AFAD istasyonuna yerleştireceğimiz bu sistem saniye saniye bize oluşacak depremlerle ilgili bilgi aktaracak” ifadelerini kullandı.

Tabi ki bu gelişme çok çalışmanın bir ürünü. Tüm emeği geçenleri kutlamak gerekir.

Ancak, sistem ne denli başarılı olursa olsun, depremle ilgili hazırlıklar yetersiz kalmışsa şayet,  erken uyarı sisteminin sağlayacağı fayda beklentilerin tamamını karşılamayabilir.  

Ege’de ve İzmir’de şimdilik durum böyle.

Hocamız uyardı ben de bu çerçevenin içinde yazmaya çalıştım.