5 Temmuz 2024 tarihinde “Artıgerçek” haber sitesinde İrfan Aktan’ın Prof. Dr. Evren Balta ile yaptığı “Evren Balta: Engelleyici Faktör Kalmadı, Dünya Felakete Gidiyor” başlıklı bir röportaj yayımlandı. Prof. Dr. Evren Balta son dönemde Türk uluslararası ilişkiler camiasının başarılı yayınları ve isabetli dış politika analizleri ile belki de en öne çıkan bilim insanı. Özyeğin Üniversitesi kadrosunda bulunan Balta, gelecek yıl Harvard Üniversitesi, Harvard Weatherhead Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde konuk öğretim üyesi olarak dersler verecek. Tüm yayınlarını dikkatlice takip ettiğim Balta’nın zihin açıcı akademik çalışmalarını okuyucularıma tavsiye ediyorum.
Dünyanın giderek büyük bir felakete doğru sürüklendiğini iddia eden Balta, küresel siyasette zaten uzunca bir süredir bir üçüncü dünya savaşı senaryosuna ilişkin uyarılar olduğuna dikkat çekiyor. Bu duruma delil olarak örneğin 2023 yılında Noam Chomsky’nin yeni bir dünya savaşının arifesinde olduğumuza ilişkin mülakatına işaret eden Balta, henüz bir ay önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da Türk basınında da yer almış olan yeni bir küresel savaş olasılığına ilişkin sözlerini bize hatırlatıyor.
Balta Rus siyasetinde oldukça etkili olan ve zaten üçüncü bir dünya savaşının yaşanmakta olduğunu kabul eden görüşe işaret ederken; Rus siyasetinde Ukrayna Savaşı, Gazze’deki insanî dram ve nükleer rejimin sona ermesi gibi nedenleri, başlamış olan üçüncü dünya savaşının ilk cepheleri olarak gören görüşleri önemsediğini belirtiyor. 
Nükleer rejimden kastımız şu: Hiroşima ve Nagazaki’ye ABD’nin attığı nükleer bombaların (1945) ardından nükleer silahların yasaklanmasına ilişkin güçlü bir uluslararası toplum hareketi doğmuştu. Bu hareketin etkisi ve 1960’ların başında ABD ile SSCB arasında bir yumuşama döneminin başlamasının bir neticesi olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlemesi Antlaşması (NPT) 1968 yılında imzaya açılmış ve anlaşma 1970 yılında yürürlüğe girmişti. Bu anlaşma BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesinin elindeki nükleer silahları yasal, diğer devletlerinkileri de yasadışı kabul edip; yasal nükleer silahı olan beş devlete bu silahların üretilmesi, yayılması ve kullanılmasının engellemesine ilişkin bir yetki vermekteydi. Böylece hem bir nükleer tekel oluşmuş hem de nükleer silahlar, savaşlarda kullanılması yasak silahlar haline gelmişti. Bu sayede Soğuk Savaş bir soğuk barışa dönüşmüş ve insanlık bu korkunç silahların savaşlarda kullanılamadığı uzun bir dönem geçirmişti. NPT’den sonra başta INF (Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması) olmak üzere pek çok uluslararası anlaşma imzalanarak nükleer silahlar konusunda tüm uluslararası toplumun (Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore dışında) üzerinde uzlaştığı bir nükleer rejimi ortaya çıkmış oldu. Ancak Balta’nın da ifade ettiği gibi ABD ve Rusya son beş yılda (2019’da ABD, 2020’de ise Rusya) nükleer silahların sınırlandırılmasına ilişkin pek çok uluslararası anlaşmadan çekildi. Böylece üçüncü dünya savaşı riskini azaltan en önemli bariyer ortadan kalkmış oldu. Özellikle taktik (küçük ölçekli) nükleer silahların bölgesel savaşlarda kullanılabilmesi gerektiğine ilişkin tartışmalar bu riski daha da arttırıyor. Nükleer silah meselesi NPT’nin imzalanmasının ardından konuşulması bile endişe verici olarak algılanırken, Putin’in Ukrayna Savaşı’nda taktik nükleer silahlar bahsini sık sık dile getirmesi, uluslararası kamuoyunu konuya ısıtmak ve “nükleer” sözcüğünü normalize etmek olarak değerlendirebilir.
Balta Gazze ve Ukrayna meselelerini çok önemsediğini ancak Tayvan meselesinin olası savaşı başlatabilecek en ciddi konu olarak değerlendirdiğini röportajında sıkça tekrarlıyor. Vurguladığı diğer bir önemli konu da BM Güvenlik Konseyi’ndeki vetoların BM’yi pek çok önemli konuda etkisiz ve çalışamaz hale getirdiği gerçeği. Böylece savaşları bir daha yaşamamak için kurulan bu örgütün temel kurucu değerinin nasıl aşındığını ifade ederek, olası bir savaşı durumunda beklenen fonksiyonunu icra etmekten çok uzağa savrulabileceği ihtimalini de vurgulamış oluyor. 
Balta’nın röportajında Çin’in uyguladığı finansal yayılmacılıktan, kasım ayında ABD’de gerçekleşecek başkanlık seçimine pek çok küresel gelişmenin olası savaş senaryosunu nasıl etkileyebileceği uzun uzun tartışılıyor. Bu röportajı okumanızı öneririm.