Gezilip görülmesi gereken; Mesta, Olympoi, Pirgi, Anavatos, Avgonima ve Nea Moni

Sakız Adası’na üçüncü kez gittiğimizde geç de olsa tarihi köylerin varlığını keşfettik. Plajlarında yüzdüğümüz adanın; sadece uzo, kalamar, taverna ve sakız reçelinden ibaret olmadığını gördük ve yaşadık. Motosikletle gezdiğimiz tarihi köyler muhteşemdi.

     “Türkiye’nin 82’nci vilayeti neresi?” diye soracak olursanız! Ben, “Sakız Adası” derim.  Çeşme ilçesi İzmir’e 80 Kilometre uzaklıkta, oradan da Sakız Adası yirmi dakikalık bir mesafede. Ulaşımda teknoloji ilerledikçe yakınlaşma daha bir hızlı oluyor. Bundan 15-20 yıl önce Sakız Adası’na yolculuk yaklaşık bir saat kadar sürüyordu. Bugünlerde jet tekneler var ve bu süre yirmi dakikadan da az olabiliyor hava durumuna göre. 

     Sakız Adası’na ilk kez Konak Belediyesi ile Sakız Belediyesi arasında düzenlenen “Dostluk Bisiklet Turu” nedeniyle 2000 yılında gittim. Aralarında çok sayıda gazeteci arkadaşımın da bulunduğu tura biz de bisikletlerimizle katıldık ve adayı yarım ay şeklinde turlayıp merkeze geldik. Boş zamanlarımızda ise adayı gezip tanımaya çalıştık. Pirgi ve Mesta gibi yakın yerleşim alanlarına kısa süreli geziler yaptık. Adaya giden her turist gibi çarşıda turlayıp durduk. Çarşı esnafıın minik bardaklarda ikram ettiği Uzo’ların tadına baktık sakız reçellerini bir güzel mideye indirdik.

     Yurtdışı denilince ben de aynı kafayla gittim-gördüm-gezdim-yazdım, öyle sandım! Magnetler, uzolar, oyun kağıtları, peynirler, reçeller ve hediyelik eşyalarla döndüm İzmir’e. Yaklaşık 13 yıl sonra bir grup arkadaşımla birlikte tekrar iki günlüğüne Sakız Adası’na gittik. Yine bir günümüz yarım yamalak Pirgi ve Mesta’yı gezmekle, kalan günümüzde ise denizde yüzmek, bol bol uzo içip balık, karides ve kalamalar yemekle geçti.

     Bunları yapmadan Sakız’dan ayrılmayın

     Sakız’a geçtiğimiz haftalarda iki günlüğüne üçüncü kez gittik. Biletleri alırken elime bir harita tutuşturdular. “Bunları yapmadan Sakız’dan ayrılmayın” yazıyor. Nelermiş onlara bir göz attım: Sakız likörü (Mastika), suma, uzo, reçel çeşitleri ve kaşık tatlıları, mastelo ve feta peynirleri, Lagada ya da Katarrakti’de ahtapot, kalamar ve diğer deniz ürünlerini yemeden ve tatmadan! Canlı müzik bir Yunan Tavernasında eğlenmeden  ayrılmayın diye devam ediyor, maddeler…

     Biz bu kez yukarıda yazılanların hiçbirini yapmadık. 

     Ne yaptık? İlk gün klasik şehir turu yapmadan bir motosiklet kiraladık. Ben direksiyonda,  Ayşe arkamda önce Pirgi’nin kaşık kullanılarak yapılmış sıvalarıyla ünlü binalarını seyreyledik, karnımızı doyurduk, efsane Mitos birasıyla serinledik. Ardından turistlerin bir hayli ilgi gösterdikleri labirent gibi sokaklarıyla ünlü Mesta’da dar sokaklarda dolaştık durduk, kendimizce hikayeler uydurduk. Ardından Olympoi köyünü ziyaret ettik, korsanlardan korunmak için evler kale gibi inşa edilmiş çok ürkütücüydü…

      

     Adada “ Lütfen bacaklarını ört” baskısı

       İlk günün sonunda ise  UNESCO  tarafından koruma altına alınan Nea Moni Manastırı’nı ziyaret ettik. Sakız merkezden başlayan tırmanış motosiklet ile virajlı yollarda bir saat kadar sürdü. Manastır gözlerden uzak dağın zirvesine kurulmuş ve  ormanın içinde ibadet devam ediyor. Ziyaret sırasında küçük bir tatsızlık yaşadık. Papazın yamağı eşimi şortlu diye uyardı ve örtünmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldu. Defalarca “Lütfen” diye örtünmesini istedi.  Orada da burada da “din bu ve kadın öcü”  Ayşe doğal olarak örtünmedi ve manastırın farklı bölgelerini ziyaret etti.

     Nea Moni UNESCO  mirası

     Manastır sahip olduğu freskler nedeniyle Bizans sanatının en önemli örneklerinden biri kabul görüyor UNESCO tarafından. Nea Moni, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasları arasında yer alıyor ve hala dini işlevini sürdürmeye devam ediyor. Tarihi yapılar aslına uygun restore edilmiş, gelip insanlar rahat yürüsün  veya taşlar zarar görmesin diye ahşap bir platformun üzerinde  gezilebiliyor. Yüzlerce yıl yaşındaki kara serviler rüzgarın etkisiyle gıcırdayarak garip ve ne olduğunu anlamaya çalıştığınız sesler çıkarıyor. Anne ve babalarıyla birlikte Pazar ayinine katılan çocuklar ne gariptir ki, dini ortamda ellerinde ahşap tüfeklerle oyun oynuyor. Bir grup papazın çevresinde toplanmış sohbet ediyor, başka bir grup çocuklarıyla sohbet etmeyi yeğlemiş. Tüm taş yapılar bir meydana açılıyor, meydanın ortasında bir kilise biraz uzağında iki adet çan, yarım saatte bir tek, saat başlarında ise çok kez çalıyor! Sokaklar karşılıklı taş yapılarla sıralanmış gidiyor, yıllarca burada rahibeler eğitilmiş. Manastırın girişinde şort ile gelen kadınların giymeleri için basmadan yapılmış düğmeli eteklikler duvardaki askıya sıralanmış ve bir de uyarı yazısı konulmuş. Şöyle yazıyor: “Burası kutsal bir yerdir rica ediyoruz terbiyeli giyinelim.” (sıkıcı değil mi?)  Gezimizin birinci gününü yine çok güzel korunmuş eski yapılarla dolu Vessa köyünde bölgeye has makarna ve buz gibi Yunan birası içerek sonlandırdık.

     Agaias Fotini Karaburun’a benziyor

     Geceyi Agaias Fotini’de yaşlı bir çiftin işlettiği tarihi yapıdaki bir otelde geçirdik. Ev sahibinin ikram ettiği Mitos biralarını yudumladık. Sabah keyifli bir kahvaltının ardından deniz kıyısına indik buz gibi sularda yüzdük. Agaias Fotini, Karaburun sahillerini andırıyor. Zamanla yarıştığımız için öğlen olmadan Sakız merkeze hareket ettik. 

     Mardin görünümlü Anavatos köyü

     Keskin virajları tırmanarak, tamamen yanmış çam ormanlarının hayalet gibi görüntülerinin arasından geçerek adanın hayalet şehri olarak tanınan ve tepelik bir kayalık üzerinde inşa edilen Anavatos köyüne ulaştık. Yaşam,1822 yılına kadar köyde sürmüş. Daha sonra bulunduğu zor koşullar nedeniyle köy boşaltılmış; kısım kısım restore edilmiş ve turizme açılmış. Köydeki yapıların bazıları Mardin, bazıları da Ayvalık’ın tarihi sokaklarındaki evleri andırıyor. Sokaklarında dolaştık, kapıları açık olan evleri ziyaret ettik. O yılların zor koşullarında nasıl bir yaşam sürdürdüklerini düşündük. Zirveye kondurulmuş kafeteryada Mitos biralarımızı içtik. Karaburun’da da buna benzer o kadar çok köy var ki! Biz ise  ne yapıyoruz? Antik köylerin dibine rüzgar gülleri çakıp tüm doğal yapıyı bozuyoruz. Zaten yollar o kadar kötü ki ulaşmak ne mümkün!

     Ortaçağ köyü Avgonima

     Anavatos’dan sonra bir orta çağ köyü olan Avgonima’yı ziyaret ettik. Sakız Adası’nın kalbinde bir ortaçağ köyü, kent  merkezinden 16 Kilometre uzaklıkta. Köy deniz seviyesinden yaklaşık olarak 500 metre yüksekliğe Nea Moni Manastırı çalışanları tarafından kurulmuş. Ortaçağ'da kendilerini korsan saldırılarından korumak için  küçük pencereli evler taştan yapılmış. Köy, çam ağacı ormanlarıyla Ege'nin derin mavi denizine kuşbakışı bir konumda yer alıyor. Köyde tek tük restore edilen evlerde yaşam sürdüren aileler var, birçok insanın da burada yaz tatillerini geçirdiğini öğreniyoruz. Bugüne kadar Sakız Adası’nı Pirgi, Mesta, uzo ve sakız reçeli olarak tanımaktan üzüntü duyduk. Bir kez daha gittiğimizde adanın en ucundaki antik köyleri gezmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz. Adalara tatil, plajlarında çakılı kalıp bira içip zaman öldürmek değil, gezmek, görmek, gelenekleri yaşamak, kültürlerin varlığından haberdar olmak.