Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’ten itiraf gibi açıklamalar geldi.

Guterres, Afrika'nın, küresel barış ve güvenlikteki rolünün öneminin altını çizerek BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) daimi olarak temsil edilmemesinin "kabul edilemez" olduğunu,

Konsey'in "İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri tarafından tasarlandığını ve o dönemin güç yapılarını yansıttığını" kaydeden Guterres, 1945'ten beri dünyanın önemli ölçüde değiştiğini ve Konsey'in yapısının buna "ayak uyduramadığını" söyledi.

Çok gecikmiş bir açıklama olsa da Birleşmiş Milletler’in yapısının, hakim düzenin ve uluslararası hukukun değişmesi gerektiği yönünde bence bir itiraftı bu.

Malumu ilan etti aslında Guterres.

Gerçekten de 7 Ekim’den bu yana İsrail’in yaptıklarına karşı kamuoyu, Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuka ilişkin o kadar yüksek bir beklenti içine sokuldu ve bunun hiçbir karşılığı olmadığı o kadar kısa sürede anlaşıldı ki belki de Guterres böyle bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Şimdi bazı gerçeklerin geç de olsa hatırlanması zamanı.

Uluslararası hukuk ve buna bağlı kurulan uluslararası kurumlar,demokrasi,özgürlük,insan hakları maskesi ile Batı hegemonyasının ve emperyalist güçlerin siyasi, ekonomik ve hukuki istilasına resmiyet kazandırmıştır.

Ne derseniz deyin,

Deniz bitti!

Guterres bile –niyeti ne olursa olsun- bu cümleleri kurabiliyorsa artık bu siyasi, ekonomik, hukuki tahakküm sona ermek zorundadır.

ABD’nin liderliğini yaptığı batı hegemonyası gerçek bir “eşitliği” diplomasiyle kabul ederler mi?

Çok zor…

Çünkü tüm devletler egemen ve eşittir Birleşmiş Milletler sözleşmesine göre ama ABD ve ABD’nin himayesi altındaki Siyonist teröristler daha eşittir bu zihniyette.

Ve eğer buna karşı çıkarsanız, mücadele etmeye kalkarsanız da ya terörist kabul edilirsiniz ya da aşırı gerici…

Bu konuda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Daha Adil bir Dünya Mümkün” mottosuyla uluslararası platformda yıllardır verdiği mücadele ise takdire şayan.

Daha önce de yazdım eğer Cumhurbaşkanımızın verdiği bu mücadeleye göre adil bir uluslararası sistem ve günümüz şartlarına uygun, hem Birleşmiş Milletler’in etkisi ve etkinliğini artıracak hem de uluslararası adaletin etkisini ve etkinliğini artıracak kökten değişiklikler yapılmaz ya da yapılmasına müsaade edilmezse Türkiye liderliğinde yeni oluşumlar için girişimler kaçınılmazdır.

Çünkü tarihsel olarak da Türkler nereye gittilerse oraya barışı getirmişlerdir.