Türkiye’de son yıllarda yerel yönetimler ile merkezi iktidar arasında yaşanan gerilim, özellikle büyükşehirleri yöneten CHP’li belediyeler özelinde dikkat çeken bir noktaya ulaştı.

2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi kritik şehirleri kaybeden iktidar, o günden bu yana adeta bu belediyelere karşı "siyasi rövanş" refleksiyle hareket ediyor.
 Ne yazık ki  siyaset üstü olması gereken belediye hizmetleri, artık siyasi hesapların gölgesinde yürütülüyor. 
Kazananı olmayan bu çekişmenin gerçek kaybedeni ise halk...

Belediyeler, yerelde yaşayan halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayan, altyapıdan sosyal yardımlara kadar birçok alanda hizmet sunan kurumlardır. Ancak CHP’li belediyeler, iktidar tarafından kimi zaman yetkileri budanarak, kimi zaman projeleri onaylanmayarak, kimi zaman da kaynakları kesilerek adeta "cezalandırılmak" isteniyor.

İstanbul’da metro projeleri için dış finansman ayarlanmasına rağmen aylarca Hazine onayı verilmemesi… Ankara’da ulaşım ve altyapı projeleri için açılan kredilere merkezi yönetimin onay vermemesi… İzmir’de çevre projelerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın destek vermemesi… Bunların her biri, siyasi çekişmenin belediyelere nasıl bir pranga vurduğunun somut örnekleridir.

Burada en temel soru şu: İktidar, CHP’li belediyelerle kavga ederken aslında kiminle kavga ediyor?

 Cevabı net: Halkla.

 Çünkü belediye başkanları seçimle gelmiştir ve o başkanları oraya halk getirmiştir. 
Merkezi hükümet, yerel yöneticilerin elini kolunu bağladığında, zarar gören belediye başkanı değil; hizmet alamayan, beklediği yatırım yapılmayan, ulaşımı aksayan, sosyal yardım alamayan vatandaştır.

İktidar, bir belediyeyi cezalandırmak isterken aslında vatandaşı cezalandırmış oluyor. Oysa demokrasinin özü, farklı siyasi görüşlerin bir arada çalışabilmesidir.

 İktidarın görevi, sadece kendisine oy verenlerin değil, tüm yurttaşların hakkını korumak ve onların yaşamını kolaylaştırmaktır.

Belediyeler siyaset üretmek için değil, hizmet üretmek için vardır.
 İktidar ile belediyeler arasında rekabet olabilir ama bu rekabet projelerle, fikirlerle, performansla yapılmalıdır. 

Ancak gelinen noktada rekabet değil, engelleme yarışı yaşanıyor. 

Bu da belediyelerin potansiyelini kısıtlıyor, büyükşehirlerdeki dönüşüm projelerini yavaşlatıyor, halkın yaşam kalitesini düşürüyor.

Bir belediye, otobüs alımı yapacak ama kredi onayı verilmiyor. Bir belediye, metro yapacak ama dış krediye onay çıkmıyor. Diğeri yeşil alan kazandıracak ama merkezi kurumlar izin vermiyor. 

Sonuç: Hizmet gecikiyor, maliyet artıyor, halk mağdur oluyor.

İktidarın, CHP’li belediyelere karşı uyguladığı bu siyasi engelleme stratejisi sadece muhalefeti yıpratmakla kalmıyor;

 Türkiye’nin genel yönetim kalitesine de zarar veriyor. 

Devlet aklı, seçim sonuçlarına göre pozisyon almak değil, kim iktidarda olursa olsun, vatandaşın refahı için ortak çalışma zemini oluşturmaktır. 

Ancak iktidar, kendi dışındaki belediyeleri adeta "düşman belediye" gibi görerek siyasi kutuplaşmayı derinleştiren bir politika izlememesi gerekiyor..

Bu yaklaşım, sadece muhalefeti yıpratmaz; demokrasiyi, yerel yönetim kültürünü ve kamu hizmeti anlayışını da zedeler. Siyaset, rövanş değil çözüm üretme sanatıdır. 

Seçmenin iradesine saygı duymayan bir anlayış, gün gelir kendi meşruiyetini de sorgulatır..

Türkiye’nin geleceği için merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında daha yapıcı bir diyalog ve iş birliği modeli inşa edilmelidir. 

Partisi ne olursa olsun, halkın seçtiği yerel yöneticilere saygı gösterilmeli, onların halka hizmet etme çabaları engellenmemelidir.

CHP’li belediyeler de bu süreçte halkla olan bağlarını daha da güçlendirmeli, her engelleme karşısında şeffaf bir şekilde halka bilgi vererek iktidarın tutumunu görünür kılmalıdır.

 Çünkü halk, yaşanan aksaklığın nedenini bilir ve vicdan terazisinde kimin haklı olduğunu er ya da geç anlar.


İktidar ile CHP’li belediyeler arasında süregelen bu çekişme, siyasetin değil, hizmetin alanı olan yerel yönetimleri zayıflatıyor. 

Bu kavgadan kimse kazançlı çıkmaz. Kaybeden sadece partiler değil; geciken altyapı projeleriyle sabah işe geç kalan, sosyal yardım alamayan, bozuk yollarla mücadele eden milyonlarca vatandaş olur.

Türkiye'nin geleceği için yapılması gereken, siyasi farklılıkları bir kenara bırakıp, yerel ve merkezi yönetimin el ele vererek halka hizmet etmesidir. Çünkü halk kavga değil, çözüm; ayrıştırma değil, birlik; geciken yatırım değil, geleceğe umut ister....