Merhaba sevgili dostlarım son makalem de kanayan yara başlığı ile benim de çok önemsediğim engelli sorunlarına değinmiş idim.

Bu konuda öyle çok mesaj aldım ki, o gelen mesajlardan bazıları geçmişte benim de destek verdiğim engelli annelerinden olunca size bir empati daha yaptırma gereği duydum.

Bir kadının hayatta yaşayabileceği en güzel duygulardan birisi kuşkusuz çocuk sahibi olmaktır. Peki bir annenin çocuğu doğduğunda ve onun engelli olduğunu öğrendiğinde ruh halini düşünebiliyor musunuz?

Bir anda yaşamınızın kalan kısmını engelli bir insan ama ondan ötesi engelli bir anne olarak sürdürme gerçeği ile karşı karşıyasınız. Tarifi en zor duygulardan biri herhalde anneliktir. Yine belki de hayatta üstlendiğiniz en zor görevlerden biri de annelik olarak değerlendirilebilir.

Hamilelik döneminden çocuğunuzla ilk karşılaşmanıza, onun günden güne büyümesine kadar bir ömür boyu süren bir ilişkiden bahsediyoruz. Önce insanın fizik yapısında bir dönüşüm oluyor, bedeninizde ayrı bir varlık taşıdığınızı öğreniyorsunuz. Ancak, bir annenin üstesinden gelebileceği sancılı bir doğum yaşıyorsunuz size küçük, gözleri yumuk bir canlı getiriyorlar içinizi anlatılmaz duygular kaplıyor, hele onun sizin göğsünüze bıraktıkları ilk an, onun sizin kokunuzu tanıması müthiş bir duygu.

Minicik bir canlının hayatta kalma dürtüsü ile size sarılışı, ilk emzirmenin sizi ve bebeğinizi kan ter içinde bırakan telaşı, tüm bunlar taşıdığınız sorumluluğun kafanıza bir daha hiç çıkmamasına, kazınmasına, gönlünüzde hiç kaybolmamasına yer edişine neden oluyor. Onun ilk hareketleri, ilk görüşü kısacası her anı bir olay haline geliyor yaşantınızda. Konuşmanızın, düşünmenizin, hareketlerinizin, ilişkilerinizin odak noktası bebeğiniz oluyor.

Bir anne düşünün, 9 ay karnında taşıdığı onca sıkıntılara katlanıp dünyaya getirdiği çocuğu engelli olarak doğurmuş, bu annenin ruh halini tahmin etmek hiç de zor değil. Bütün umutları yıkılır, kendinde suç aramaya başlar, neden daha önce tespit ettirmedim, neden bu çocuğu dünyaya getirdim gibi psikolojik etkilere maruz kalarak suçluluk hissine kapılır.

Fakat yapacak bir şey yoktur, bu çocuk onun için ömür boyu katlanacağı bir durum haline gelmiştir. Artık o çocuğu büyütmek zorunda, acıktığı zaman karnını doyuracak, sırtında taşıyacak, topluma karşı savunacak, kol kanat gerecektir. Annenin ruhunda zaten bu mevcut ama engelli bir çocuğun anneliğini yapmak daha bir zordur.

Engelli komisyon başkanlığını yaptığım dönemde öyle anneler ile karşılaştım ki, kendini sadece ve sadece o engelli çocuğuna adamış, onun gülmesinden, mutlu olmasından büyük keyif alan, konuşamadığı halde, yürüyemediği halde, derdini anlatamadığı halde,onun her hareketini takip edip hayata sağlıklı insanlar gibi tutunması o anne için büyük bir mutluluk kaynağıdır.

Ama biliyor musunuz o anne çocuğunu sağlıklı çocukların okuduğu okula götürdüğünde, önce öğretmenler, sonra veliler, sonra diğer çocuklar tarafından dışlandığını, çocuğunla sokağa çıktığında kimi tarafından vah vah diye acınan, kimi tarafından korkup kaçınan, beraber bir tiyatro etkinliğine gidemediğini, bir spor müsabakasına gidemediğini bilir misiniz? O çocuğun tek başına bir şey yapamadığını, annenin üzüntüsünden çocuğunu sokağa çıkaramadığını, sokağa çıkamayan çocuğun ruh halinin bozulup evdekilere zarar vermeye başladığını, ama arada o çocuğun sokağa çıktığındaki mutluluğunu o annesine nasıl yansıdığını bilir misiniz?

Peki o eli öpülesi annelerin hayatta kendilerini en çok düşündüren, üzen şeyin ben öldükten sonra  çocuğum ne olacak fikri olduğunu bilir misiniz?  Evet sevgili okurlarım sizlerle yine bir empati yaptık. Bu empatiden çıkarmamız gereken ders de çevremizde benzerlerini gördüğümüz oeli öpülesi annelerin ve bu konuda eşine destek veren babaların en çok alkışı, saygıyı hak ettiğidir, baş tacı olduklarıdır. Onların önünde saygı ile eğiliyorum.