Henry Kissinger’a atfedilen o meşhur sözü, "Amerika'nın düşmanı olmak tehlikelidir, ama dostu olmak ölümcüldür, "Suriye özelinde Türkiye’nin içeride ve dışarıda yıllardır karşı karşıya olduğu çelişkili ve yıkıcı ayak oyunlarını en net ifade eden bir sözdür aslında.

 ABD, Orta Doğu’da mevcut güç boşluklarına, yeni sürekli boşluklar yaratarak, kendi çıkarları uğruna müttefiklerini ya da sözde dostlarını bile her zaman yok saymaktadır.

 Suriye’deki mevcut durum ve Türkiye’nin burada izlediği politikalar, bu acı gerçeklerin en somut örneğidir.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından bu yana, ABD’nin politikası, bölgede kaos yaratmaktan başka bir şey olmamıştır. Yaptıklarıyla ne Esad devrildi ne de bölgeye barış geldi. Bunun yerine, ABD’nin taşeron örgütleri olarak kullanılan terör örgütleri, özellikle de PKK’nın Suriye uzantısı YPG, adeta bir "meşru ortak" haline getirildi.

Türkiye’nin NATO’da sözde müttefiki olan ABD, Ankara’nın tüm uyarılarına rağmen, bu terör örgütlerine milyonlarca dolarlık silah ve lojistik yardımında bulundu.

Türkiye için bu ihanetin anlamı açıktır: Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu koridor, yalnızca Türkiye’nin sınır güvenliğini değil, bölgedeki jeopolitik denklemi de tamamen değiştirecek bir adımdır. Bu saatten sonra buna izin verilmesi geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir.

Artık şu gerçeği kabul etmeliyiz: ABD’den Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir politika beklemek, bir yılanın sizi sokmamasını ümit etmek kadar naiftir.

Bu gerçekliğe göre Türkiye, bu dönemde “Dost görünen düşmanların” oyunlarını bozan bir iradeyle hareket etmiş ve Amerika’nın bölge üzerindeki hegemonyasına ağır bir darbe vurmuştur. Trump dahi Türkiye’nin askeri gücünü kabul etmek zorunda kalmıştır.

Ancak burada sevindirici olan kritik nokta, Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bağımsız bir duruş sergileyerek kendi kaderini kendi tayin etme iradesidir. Türkiye, hiçbir blokun himayesi altına girmeden, kendi ulusal çıkarlarını önceleyen bir strateji ile hareket etmektedir. Ne içerideki mandacıların etkisinde kalınmış ne de uluslararası platformdaki siyasi ,ekonomik şantajlara boyun eğilmiştir.

Kissinger’a atfedilen o meşhur sözü, Türkiye’nin Suriye politikasında ABD ile olan ilişkilerini değerlendirmek için bir mihenk taşıdır. Mevcut gelişmeler Türkiye için tehlikeli olabilir ama ölümcül olmaması için milli çıkarlarına odaklanan bir yol haritasından taviz verilmemelidir.

Dünya, Amerikan hegemonyasının son bulduğu, çok kutuplu bir sisteme doğru hızla ilerliyor. Bu yeni düzende, Türkiye gibi güçlü ve bağımsız aktörler, jeopolitik konumu, güçlü ordusu ve diplomatik yetenekleri sayesinde bölgenin kaderini belirleyen bir ülke haline gelmiştir.

Bu yeni dünya düzeninde Türkiye’nin, yalnızca bir devlet değil, bir medeniyetin temsilcisi olma zorunluluğu vardır. Bu tarihsel bir görevdir.

Türkiye, güçlü liderliği, bağımsız politikaları ve azimli halkıyla, bu coğrafyanın kaderini belirleyeceğinde de şüphem yoktur.