Anti-Emperyalist bir mücadele ruhu ile kuruldu Cumhuriyet. Emperyalizme karşı verilen bu savaş yalnızca bir askeri mücadele değil aynı zamanda ideolojik bir duruşun zaferi, dışa bağımlılığın reddiydi.

Bu zafer, kişisel veya siyasi çıkarları ellerinin tersi ile itenlerle, önce ülkenin ve milletin geleceğini düşünenlerle kazanıldı.

Savaşı kazanmak yeterli olmazdı elbet.

Uzun vadeli bir vizyonun da ortaya konması gerekiyordu.

Nitekim Atatürk burada da güçlü bir liderlik örneği sunmuştur. 

Ancak gelin görün ki emperyalizmin bu topraklar üzerindeki emelleri ise hiç sona ermedi.

İstedikleri yine olmamaya başlayınca şiddeti giderek artan hem de her koldan artan saldırılara başladı.

Belki de hiçbir dönemde olmadığı kadar safları sıklaştırmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz ve yine bu dönemde iç politikada siyasi çıkarcılığı reddetmek durumundayız.

Bu bağlamda yalnızca bir siyasi pozisyon alış değil, aynı zamanda sorumluluk bilincine dayanan bir yaklaşımın izlenmesi de zaruridir.

Aynı şekilde popülist bir dil kullanmak yerine, daha yapıcı, birleştirici ve çözüm odaklı bir siyaset yürütmenin de elzem olduğunu söylemem gerekir.

Esas olan milletin ve ülkenin geleceği ise, siyasi ve askeri bağımsızlık ise emin olun ki iki günlük siyasi kazançlar için milletini feda edenler kaybedecektir.

Bu perspektiften bakıldığında ve siyasi konjoktüre dikkat edildiğinde geçtiğimiz hafta tartışmaların başını çeken Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında dikkat çeken nokta, siyasi rekabetin ötesine geçen ve ülke çıkarlarını ön planda tutan bir tavır olmasıdır.

Bu duruş, ülkenin geleceği için siyasi riskler almaktan çekinmeyen bir liderin, sorumluluk bilinciyle uzun vadeli bir vizyon anlayışı ile hareket ettiğini gösteriyor.

Aslına bakarsanız Devlet Bahçeli’nin siyasetteki temel misyonu, kendi siyasi kariyerini ya da partisinin çıkarlarını gözetmekten çok, ülkenin geleceğine dair bir vizyon sunmak üzerine kuruludur.

Bunu da defalarca ispat etmiştir.

Bahçeli’nin "Önce ülkem ve milletim " anlayışı, Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreçlerde liderlik sorumluluğunun nasıl üstlenilmesi gerektiğine dair ders niteliğindedir.

Geçen hafta yaptığı manifesto niteliğindeki konuşmasındaki tespitleri ve önerileri, siyasi gelecek hesaplarından ziyade, ülkenin geleceğine odaklanan bir liderin samimi çabasından başka bir şey de değildir.

Bu açıdan bakıldığında, Bahçeli’nin söylemleri, sadece bir siyasi liderin düşüncelerinden ibaret değil; aynı zamanda Türkiye’nin daha güçlü ve daha müreffeh bir gelecek için ihtiyaç duyduğu yapıcı ve sorumlu bir siyaset anlayışının da temsilidir.

Kazanan da Türk Milleti olacaktır.