Kurban Bayramı’nda; dokuz günlük tatili değerlendirelim dedik, Ayvalık’tan çıkış yaptık, doğru Bursa’nın tarihi Osmanlı köyü Cumalıkızık’a rotamızı çevirdik.

Yollarda kısa süreli molalar vererek beş saat sonra tarihi köyün girişinde büyüleyici atmosferiyle iç içe olduk. Tatil uzun olunca kendimizi bir anda kalabalığın içinde bulduk. Çevremize göz gezdirdik, doğal olarak 1300 yıllarında kurulan 700 yıldır ayakta kalan tarihi kenti tanımak istedik.
Taş ile döşenmiş sokaklardan, gözlerini açıkta bırakan simsiyah giysiler içinde kadınlar gelip geçiyor. Başı örtülü minik kız acemilikten olacak; at kuyruğu başörtüsünün ardından sallanıp duruyor. Peşinden koşturan annesi, geriden gelen babası görmesin diye, alelacele at kuyruğunu başörtüsünün altına sıkıştırıyor. 10 yaşlarındaki minik kız ise olanların farkında bile değil. Onun gözü tarihi caminin önünde kuyruğunu sallayan sokak köpeğinde. 
Köyün sokaklarını karış karış gezen yerli turistler tarihi caminin önüne geldiğinde ayakkabılarını eline alıyor, son olarak tarihi camide namazını kılıyor. Sokaklarda pişirilen gözlemelerden kaynaklanan odun dumanının kokusu havaya hakim. Dar sokaklar tertemiz, ayakta kalan binalar bakımlı. Sahipsiz yapılar ise yıkılmaya yüz tutmuş, ancak bunların önemli bir bölümünü koruma altına alacak olan proje yavaş ama emin adımlarla yürütülüyor.
Her kadın bir şeyler satıyor
Köyün girişine geldiğinizde meydana sıralanmış tezgahlardan fırından yeni çıkmış ekmek kokusu genzinize doluyor. Kadınların pişirdiği gözlemelerden yayılan kokular ise tok insanda bile açlık hissi uyandırıyor. Tarihi meydanda görkemli bir şekilde boynunu göğe uzatan asırlık çınar ağaçları konukları karşılıyor. Köyün girişindeki tarihi mezarlık gömüye kapatılmış ve yenisi açılmış. 
Yedi asırdan daha eski olduğu anlaşılan ve eski yazıların ağırlıkta olduğu mezar taşlarının sıralandığı gömü alanında mermer kullanımı yasaklanmış. Köyün girişinden, ara sokaklara kadar uzanan eski yapıların hemen hepsinin önünde kadınlar gelip gidenlere bir şeyler satmaya çalışıyor. Kimi odun ateşinde pişirdiği ekmeğini, kimi güneşte olgunlaşmaya bıraktığı rengarenk kavanozlara doldurulmuş reçellerini, kimisi de dağlardan toplayıp kuruttuğu mis kokulu otları. 
Köy minibüsleri sürekli yolcu taşıyor. Minibüslerin biri geliyor, biri gidiyor. Özel araçlar ile gelenlerin sayısı da bir hayli fazla. Köyün içine girişi önlemek için okul ve hemen karşısındaki arsa otopark olarak kullanıma açılmış. Ancak bu yasağa köyde yaşayan vatandaşlar pek uymuyor. Fotoğraf çekmek isteğiniz tarihi binanın önüne park eden son model bir araç ile tezat görüntü oluşturuyor. Bu nedenle birçok binanın fotoğrafını çekemiyoruz. 
Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini oluşturan ve içlerinde hala yaşamların sürdürülebildiği evlerin olduğu, özgün yapısıyla günümüze kadar bir açık hava müzesi gibi ulaşabilmiş Cumalıkızık. Tarihi-doğal-kültürel değerleriyle koruma altına alınmış. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olarak, Uludağ'ın Kuzey-Batı eteklerine kurulmuş olan Bursa ile aynı dönemde Osmanlı vakıf köyü olarak kurulan Cumalıkızık’ın, 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiş.
Cumalıkızık Türkiye’nin ve dünyanın önemli bir kültür mirası, Bu 700 yıllık Osmanlı Köyünden söz ediyorum. Cumalıkızık’ta kadınlar önemli bir projeye el atmışlar Cumalıkızık Kadınları Eğitimi Dayanışma ve Kalkındırma Derneği köyün girişindeki binasında, pansiyonculuk da uğraşıyor. Dernek üyesi kadınlar gün boyunca gözleme, kahvaltı, ev ürünleri ve reçellerin satışını dernek binasının önünde yapıyor. Tezgahta reçeller, mis gibi kokan cevizli ekmeler, erişteler, kurutulmuş otlar, tığ ile işlemiş elişleri alıcı buluyor. 
Bursa’nın koruma altına alınmış birkaç köyünden biri olan ve uluslararası örgütler tarafından da sahiplenilmiş olan Cumalıkızık, Bursa’nın merkezine on kilometre uzaklıkta. Kent merkezinde vakit geçirdikten sonra öğle yemeğinde çibörek ile karnımızı doyurduk. On dakikalık bir yolculuğun ardından Cumalıkız’a ulaştık. Aracımızı otoparka bıraktık. Köyün girişindeki mezarlıktan gelip gidenleri selamlayan asırlık servi ağaçları insanın içini ürpertiyor. Adımınızı attığınız anda teknolojiden, sanayiden, asfalttan, betondan, kent gürültüsünden, korna sesinden uzaklaşıyorsunuz. Bir anda sanki bir tünelden geçip, 700 yıllık geçmişe sahip köy yaşamının içine dalıyor insan.
     Evinin önünde tezgah açmayan kadın yok gibi. Meydandaki tezgahların başında sadece kadınlar var. köy meydanındaki kahvede de oturanlar ağırlıklı olarak ziyaretçiler. Kadınlar evlerinin avlularını sonuna kadar açmışlar, küçük masalar ve çevresinde yine küçük sandalyeler, ziyaretçilere gözleme ve benzeri yiyecekleri sunuyor. Her bir ev için artık kazanç kapısı olmuş ziyaretçiler. Evinin önünde tezgah açmayan kadın yok gibi. O yüz yıllarda güvenlik nedeniyle, sanırım tüm evler birbirine çok yakın inşa edilmiş. 
O nedenle de sokaklar çok dar. Hatta “Cin Aralığı” ismini verdikleri bir sokak var. Sanırım kilolu olanların o sokaktan geçmeleri olanaksız, hatta mümkün değil. Evlerin pencereleri rengarenk ve ahşap, pek bozulmamış. Köyün bağlı olduğu Belediye uluslararası örgütlerle işbirliği içinde. Ekonomik gücü yerinde olan vatandaşlar evlerini restore ediyor. Yine de pek çok ev bakımsız. Bu durum insana hüzün veriyor. Evlerin çatıları karşılıklı olarak birbirlerine uzanmış, kırmızı kiremitli evler, bol pencereli yapılar, sıvaları dökülmüş. Cumalıkızık köyünde kurulan dernek kalkınma için önemli girişimlerde bulunmuş. İngilizce broşür bastırmışlar. 
Bir anda sessizliğe bürünüyor
Günboyu her sokağından birkaç kez geçtiğimiz Cumalıkızık Köyü, 700 yıl önce yapıldığı gibi ayakta duruyor. Dar sokaklarında kaldırım yok. Çünkü araç trafiğinin bulunmadığı bir köyde 700 yıl önce yayalara kaldırım yapmayı düşünecek değiller ya!  Hava kararmaya, ovadan esen sıcak rüzgar yerini insanın içini ürperten serin bir havayla değiştirirken, tezgahlardaki ürünler, kadınlar tarafından büyük kovalara doldurulup evlerine taşındı bile. Öğlen saatlerinde sokaklarında yüzlerce insanın yürüdüğü Cumalıkızık bir anda sessizliğe büründü. Sokak lambalarının yanmasıyla birlikte tüm köyün üzerine karanlığın yanında hüzün de çöktü. Saatler akşam sekizi gösterdiğinde el ayak çekildi, eski yapıların pencerelerinden lambaların zayıf ışıkları açık kalmış perdelerin ardından sokağa yansıdı. Rüzgar hızını artırdı, mezarlık servileri görkemli gövdeleriyle sallanmaya başladı. 700 yılık ahşap kapılara birer birer kilit vuruldu; ertesi gün başlayacak olan yeni güne “merhaba” diyene kadar.
Gece sanki yaşam duruyor
Gün boyunca tezgahlarda aile bütçesine katkı koymaya çalışan kadınlar büyük bir olasılıkla çocukların ve eşlerinin sofralarını çoktan hazırladılar bile. Çatal kaşık sesleri duvarlara, avlulara ve oradan sokaklara ve köy meydanına kadar duyuldu. Cumalıkızık Köyü’nde saatler gece on’u gösterdiğinde ise pencerelerden yansıyan ışıklar birer birer sönmeye başladı. Köyde yaşam 700 yıl önce nasıl başladıysa bugün de hala öyle devam ediyor. Böyle bir yaşamı özleyen, bir gün de olsa yaşamak isteyenlerin gideceği bir adres var artık Türkiye’de: Cumalıkızık Köyü. Dost canlısı, gelenek ve görenekleriyle şaşırtan bir yaşamın sürüp gittiği bu köyde bir an geliyor ki, yaşamın durduğunu düşünüyor insan. Ama öyle de olsa bu tarihi köyde yaşayanlar, rant uğruna çalakalem yok edilen tarihi değerlere inat, Cumalıkızık Köyü’nde özgün yapının ve yaşamın yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için var güçleriyle çalışıyorlar.