Bu hafta iç politika ile ilgili ve basında hak ettiği ilgiyi göremediğini düşündüğüm bir gelişmeyi değerlendirmek istiyorum.
Türk siyasal yaşamı 1961-2002 dönemi boyunca merkez sağ ve merkez soldaki iki partinin ana aksını oluşturduğu ve diğer partilerin de, bu iki partinin birinin meclisteki basit çoğunluğu sağlayamadığı durumlarda birer koalisyon partneri olarak işlev gördüğü bir gevşek iki partili sistemde devam etti. Elbette 22 yıllık AKP iktidarı Türk siyasal yaşamının bu ezberini bir hayli değiştirdi. Bu istisna dışında, bahsettiğim dönemde merkezin solundaki parti zaman zaman CHP, SHP veya DSP oldu. Sağdaki parti ise Adalet Partisi, ANAP veya DYP oldu. Ancak son 22 yılda AKP büyük oranda merkezin sağına otururken, özellikle 2016 yılından beri merkez sağ olma özelliğini hem siyasal söylemi hem de parti kadrolarında merkezi temsil eden aktörlerin tasfiye edilmesi nedeniyle kaybetmeye ve giderek siyasal İslam’ın temsilcisi haline geldi. Elbette bu uzun dönemde AKP seçmeni de dönüştürüp daha önce makulü temsil eden grupları –MHP ile kurduğu ittifakın da katkısıyla- büyük ölçüde dönüştürmeyi başardı. Kısacası bu ittifakın devletin ideolojik aygıtları üzerindeki güçlü kontrolü makulden uzaklaşmış,  yeni ve daha sağda bir seçmen profilinin de oluşmasını sağladı.
Ancak 2016 yılında başlayıp bir türlü çözülemeyen ağır ekonomik sorunlar, Suriyeli göçmen krizinin yarattığı ekonomik ve sosyal tahribat ve Batı ittifakı ile zayıflayan bağlar nedeniyle liberal uygulamaların temel şartı olan AB kaldıracının ortadan kalkmasının yarattığı adalet sorunları yukarıda bahsettiğim yeni seçmenin de AKP-MHP ittifakına olan sadakatini etkiledi. Bu seçmenin son yerel seçimde CHP’ye meylettiğini görebiliyoruz ancak CHP’nin kendisi de sık sık bu meylin geçici olabileceği, CHP’nin kazandığı belediyelerin önümüzdeki dönemdeki performansının partinin “cam tavan” olarak tanımladığı %25’in üzerindeki her yeni seçmenin gelecekteki sadakatini belirleyeceğini ifade ediyor. Bu noktada merkezde yeni bir partinin AKP-MHP ittifakından kaçmakta olan yeni oyları alabileceği gibi, belediye performanslarından memnun olmayacak makul seçmen için de bir alternatif olabileceği değerlendirmesi hiç de göz ardı edilecek bir senaryo değil. 
Tam da bu noktada üçüncü yol olarak da anılan bu potansiyel için İYİ Parti ve Memleket Partisi talip olmuştu. Ancak İYİ Parti seçtiği yeni genel başkanın profilinde merkezin sağı değil, MHP’den kopacak oyları hedeflediğini göstermiş oldu. Memleket Partisi de genel merkez binasını dahi kapatarak hedeflerinde bir küçülmeye gitti. 
Tam da bu noktada Adalet Partisi, Ata Parti, Doğru Parti, Milliyetçi Türkiye Partisi ve Yurt Parti son derece sembolik bir tarih seçerek 19 Mayıs’ta Kurtuluş İttifakı isminde bir oluşum ortaya çıkarıp merkeze talip olduklarını ilan ettiler. Parti profilleri bu ittifakın bir Cumhuriyetçiler ittifakı olduğunu gösteriyor. Bu ittifakın Türk siyasal yaşamında uzun süredir devam eden kutuplaşmayı kırıp bir merkez siyaset oluşturup oluşturamayacağını ve makulü temsil eden bir alternatif üretip üretemeyeceklerini de zaman gösterecek.