Günümüzde pek çok kadın, bir yandan kariyerlerinde başarılı olmak için çaba harcarken, bir yandan da ev işleri ve çocuk bakımı ile de ilgilenmek durumunda kalıyor.
Çalışan kadınların karşılaştıkları zorlukları saysak, iş ve ev arasında kurmak zorunda oldukları denge en üst sıralarda yer alır kesin. Profesyonel iş hayatlarında başarılı olmak için harcadıkları çabayı, evdeki sorumlulukları için de harcıyor kadınlar. Yüzyıllardır ev işleri, ütü yapmak, çamaşır, bulaşık yıkamak, çocuk bakmak ve yemek yapmak kadının ‘kutsal’ göreviymiş gibi bir algı var toplumlarda. Ancak değişen ve gelişen dünyada artık kadınlar sadece ‘anne’ veya ‘evinin kadını’ değil aynı zamanda da iş hayatının ayrılmaz bir parçası. Hal böyle olunca da, hem çalışma hayatının, hem de ev işlerinin yükünü tek başına taşıması gerektiği düşüncesi ve baskısı, çoğu zaman çalışan kadınları tükenmişlik noktasına getirebiliyor.
Birçok kadının günlük yaşamındaki rutini oldukça yoğun, yorucu ve karmaşık. Sabah işe gitmek için hazırlanmadan önce okula gidecek olan çocuklarını uyandırmak, kahvaltı hazırlamak, evi toplamak, çocukları okula yolcu etmek veya götürmek, sonrasında işe gidip yoğun çalışma temposuna girmek sadece yaşayanların bildiği ve anlayabileceği bir durum. Hele ki tüm bu koşuşturmacaya destek olmak yerine köstek olan bir eşe sahip ise kadın, durum çok daha vahim bir hal alıyor. Fiziksel ve hatta mental rahatsızlıklar dahi söz konusu olabiliyor. İyi de hayat müşterek değil miydi?
Aynı anda işe giden ve aynı anda eve giriş yapan bir erkek ve bir kadını ele alalım. İkisi de ofis ortamında çalışıyor olsunlar. Erkek kişi sabah uyanıp eşi tarafından hazırlanmış kahvaltı sofrasına oturuyor, kadın ise eşi kalmadan çok önce kalkmış çünkü birinin o kahvaltı sofrasını hazırlaması gerekiyor. Kahvaltı sonrası erkek kişi giyiniyor ve işe gitmek için yola çıkıyor. Kadın ise, çocukları giydiriyor, beslenmelerini hazırlıyor, çocukları gönderip, işe yetişme telaşı var ise hızlıca çıkıyor, yok ise kahvaltı sofrasını, bulaşıkları, yatakları topluyor. İş yerinde aynı şartlarda, aynı saat aralığında çalışıyor olsunlar. Aynı tempoyla işten çıkıp eve gelsin bu iki kişi. Erkek kişi doğruca üzerini değiştirmeye giderken, kadın mutfağa geçiyor. Erkek kişi televizyonun karşısına geçiyor, kadın çok vakti olup da bir gün önceden yemek yapabilmiş ise ısıtıp sofrayı hazırlıyor, ama yapamadıysa en baştan yemek pişirme telaşına giriyor. Sonrası malum… Yemek yeniyor. Bulaşıklar makineye diziliyor, makine temiz ise yerleştiriliyor, eşe çay kahve, çocuklara meyve servisi, çocukların ödevleri, uyku saatleri, makineye çamaşır atma, yıkananları asma, kurumuş bir kaç parça kıyafeti ütüleme, yarının yemeği için ön hazırlık yapma, belki bir-iki saat dizi ve kapanış… Televizyon karşısında yorgunluktan uyuyakalmış ve eşi tarafından “kalk yerine yat, burada ne uyuyorsun” diye uyandırılan bir kadın… Hatta taktir edilmeyen, yardımı geçin teşekkür edilmeyen bir kadın… Okurken bile yoruluyor insan değil mi? Tüm bunları yaparken eşine yardımcı olan, kadını ev işlerinin daimi görevlisi, kendilerinin gönüllü köleleri olarak görmeyen, her işi keyifle birlikte yapan beylere asla sözüm yok. Ama alkışa da gerek yok, olması gerekeni yapıyorlar zaten. Alkış üstün bir performans gerektirir. Siz hiç ev işlerini yapıyor diye alkışlanan bir kadın gördünüz mü? Ama bir de elinde kumanda, yarı yatar pozisyonda suyu dahi eline isteyen ‘erko’lar var ya, işte onlar kapatılsın. Gerçekten! Bir süre bir yere kapatılsın. Ve orada belirli bir süre tüm hizmeti onlar yapsın. Bakalım nasıl oluyormuş hizmetçi gibi görülmek, takdir bekleyip görememek… Ben eşimden yana şanslıyım ama tüm bunları yaşayan o kadar çok kadın var ki… Tek istedikleri biraz destek, sevgi ve takdir… Bunu eşlerinize çok görmeyin beyler. Klişe olacak ama doğru ‘kadınlar çiçektir ve çiçekler su ister’. Ve güzel bakılan çiçekler bulunduğu her ortamı güzelleştirir…