Son günlerde ülke gündemini sarsan bebek ölümleri, hepimizin içini sızlatıyor. "Yenidoğan çetesi" olarak adlandırılan bir grubun, çok sayıda çocuğun ölümünden sorumlu oldukları iddiasıyla tutuklanması, toplumda büyük bir infial yarattı.

"Bebek katili" ifadesi ise bizlere başka bir ismi hatırlatıyor: Abdullah Öcalan. Terör örgütü PKK'nın sözde lideri, binlerce masum insanın, çocuğun ve güvenlik görevlisinin canına kıyan bir terörist olarak hâlâ cezasını demir parmaklıklar arkasında çekiyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, haftalık grup toplantısında Abdullah Öcalan hakkında yaptığı açıklama bu tartışmalara farklı bir boyut kazandırdı. Bahçeli, "Türkiye'ye getirilirken ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen terörist başı buyursun, terörün bittiğini ilan etsin. Gelsin TBMM'de milletin huzurunda, silahları bırakın, örgütü lağvedin desin," ifadeleriyle dikkat çekti. Bahçeli’nin çağrısı, Öcalan’ın terörün sona erdiğini ve PKK'nın tamamen dağıtıldığını açıklaması durumunda, kendisi için "umut hakkının kullanımı"na yönelik bir yasal düzenleme yapılabileceğini de işaret ediyor.

Barış, elbette en güzel hedeftir; barış, yaşama ve geleceğe umutla bakabilmenin adıdır. Ancak barışın getirilme biçimi ve buna kimlerin nasıl dahil olacağı, kamu vicdanını rahatsız edebilir. Burada sorulması gereken önemli bir soru var: Bahçeli’nin dile getirdiği "Umut Hakkı" nedir ve bebek katili terör örgütü liderinin söz konusu hak kapsamında cezasında bir değişiklik yapılması mümkün müdür?

Umut hakkı, belirli bir süre hapis cezasına çarptırılmış kişilerin, iyi halleri nedeniyle koşullu salıverilme ihtimallerini değerlendiren bir düzenlemedir.

Yani, bir mahkumun cezasının belli şartlar altında hafifletilmesi ya da serbest bırakılması anlamına gelebilir. Buradan hareketle, terör örgütü liderinin TBMM'de kendisinden istenenleri söylemesi durumunda, cezalarının gözden geçirilmesi ihtimali doğar mı? Peki, bu açıklama ve olası gelişmeler, toplumun barışa olan inancını güçlendirir mi yoksa derin bir yara mı açar?

Bebek katilleri ve masum insanların canına kıyanlar için adaletin sağlanması, sadece hukuk sistemiyle değil, toplum vicdanıyla da ilgilidir. Ne siyasi beklentiler ne de pişmanlık gösterileri, bu tür suçların cezasından kaçış sağlamamalıdır.

Eğer barış, dostluk ve kardeşlik gibi değerler üzerinden farklı hesaplar yapılıyorsa, bu milletin affetmeyeceği aşikârdır.

Sonuç olarak, terörle mücadelenin siyasi zeminlerde tartışılması elbette mümkündür, fakat hiçbir barış girişimi, terör eylemleriyle hayatları çalınmış masumların acılarını hafifletmeyecektir. Türk milleti, adaletin yerini bulmasını bekler; barışın bu adalet zemininde kurulmasını ister.

GÜNÜN SÖZÜ

Siz affetseniz de, millet affetmez