Bir önceki yazımda kendi adıma yepyeni bir yolculuğa başlamış ve sizlere merhaba demiştim.
Eylül ayında yenilenmek, tazelenmek ve yazın üzerimize yıktığı rehavete veda etmek için birkaç küçük öneride bulunmuştum. Her veda hüzünlü ve her başlangıç heyecanlıdır deriz ama İzmir’de yaza veda etmek bırakın hüzünlü olmayı keyifli bana göre. Neden mi? Sadece birkaç örnekten sonra siz de bana katılacaksınız biliyorum. Hadi başlayalım!
-Eylül’ün İzmir’e armağanı üzüm:
Böylesi lezzetli bir armağana sahip bir İzmirli olarak Urla, Şirince, Kavacık geliyor hemen aklıma. Urla’da bağ gezileri yaparak farklı tatlar denemek, Kavacık köyünün temiz havasını soluyup köy meydanına kurulan pazardan tazecik kavacık üzümlerinden satın almak, köy halkının yaptığı enginarlı yaprak sarması ve keşkeğin tadına bakmak ve Şirince’de envai çeşit meyve şaraplarını denemek keyifli olmaz mı?
-İzmir’in incisi kordon:
Hangimize iyi gelmez ki biraz deniz havası? Kordonda yapacağınız serin bir yürüyüşün ardından çimlere uzanmak, sevdiğiniz bir kitabı okumak ve ya müzik dinlemek, denize dalıp gitmek ve hayaller kurmak… Hele bir de lezzetli bir midyeciye denk gelirseniz değmesinler keyfinize.
-Denizin bereketi balık:
Deniz ürünlerinin en lezzetli olduğu, av yasağının kalkmasıyla fiyatların düşmeye başladığı bu ay Balıklıova, Güzelbahçe, Foça, Karaburun derken neredeyse İzmir’in tamamında balık sofralarının en keyifli zamanı. Ya da bir oltayla kendi balığını tutup, sofraya getirmek… Çabayla elde edilen her şey gibi çok daha keyif vermez mi insana?
Bu liste böylece uzar gider. Çünkü sonbahar bana göre İzmir’in en güzel zamanıdır. İzmir fuarı, sanat festivalleri, açıkhava konserleri, kültürel etkinlikleri ile hem bize veda eder yaz hem de sonbaharın başlangıcına bırakır yerini. Mevsimlerin değişmesiyle birlikte tüm bu güzellikler artık ekim ayında da yaşanabiliyor tabi. Ama yanınızda her an bir şemsiye bulundurun çünkü gerçekten İzmir’in havasına güven olmaz. Ama sadece havasına…
