Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yabancılarla yapılan tüm ikili görüşmelerde öne çıkan en önemli madde Türk Halkının egemen eşitliği oluyor.

Bu konunun önemine vurgu yapılarak, “Bu bizim vazgeçilmezimiz” denilmek isteniyor. Kıbrıs sorununda sorumlu tarafın Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye Cumhuriyeti olmadığına işaret ediliyor.

Bence de burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; yabancı devletlerin bilinçli olarak konuyu farklı gözle değerlendirmeleridir. Teşhis yanlış olunca tedaviden beklenen sonuç alınamıyor. Bu hafta gelen bilgileri değerlendirdiğimizde önemli gelişmeler var.

                                                                 ***********

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu Töre, Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak yeniden seçilmesi vesilesiyle Roberta Metsola’ya ve Avrupa Parlamentosu Hukuk İşleri Komitesi Başkanlığına seçilen İlhan Küçük’e mektup gönderdi.
Töre gönderdiği mektupta Metsola’yı tebrik ederken, hem yeniden AP Başkanı seçilmesinin ardından yaptığı Genel Kurul konuşması, hem de 20 Temmuz dolayısıyla Kıbrıslı Rum AP vekilleri ile yaptığı açıklamaları değerlendirdi. Töre, Metsola'dan Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğini göz ardı etmemesini istedi.. Bu çerçevede hak ettikleri egemen eşitlik ve eşit uluslararası statünün Avrupa Parlamentosu ile diğer AB kurumları tarafından tanınması hususunda çağrıda bulunarak Metsola’ya yeni dönemde başarılar diledi.
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Töre, Avrupa Parlamentosu Hukuk İşleri Komitesi Başkanlığına seçilen İlhan Küçük’e yazdığı mektubunda ise, kendisini görevinden ötürü tebrik ederken, Kıbrıs Türk halkının bir dostu olarak bu göreve seçilmesinin KKTC için ayrıca önemli olduğunu belirtti.
Töre, Küçük’ün Kıbrıs Türk halkının sesinin Avrupa Parlamentosu’nda duyulması konusunda etkili olacağına dair inancını dile getirerek, Küçük’e yeni görevinde başarılar diledi.
                                                                        ************

TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kıbrıs konusuna da değinen Yılmaz, tüm haksız ambargolara rağmen KKTC'nin altyapısı, ekonomisi, üniversiteleri ve turizmiyle büyük bir ilerleme gösterdiğini, KKTC'deki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binası inşasının da kasım-aralık aylarında tamamlanacağını bildirdi. Barış Harekatı'ndan bu yana Kıbrıs'ta Türk tarafının her zaman çözümden yana olduğuna ve hiçbir zaman masadan kaçan taraf olmadığına işaret eden Yılmaz, buna karşın Rum tarafının Türk tarafını eşit muhatap olarak görmediğini ve Ada'nın tamamını kendi yönetiminde egemen bir yapıyla yönetmek istediğini söyledi"

Son zamanlarda İsrail'in özellikle Güney Kıbrıs'ı bir askeri lojistik üs haline getirdiği konuşuluyor. Bu konuda uyarılar da Ankara'dan çeşitli kereler gitti. Bu başlıkta ne dersiniz?" sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi: "Ada'nın yeni birtakım gerilimlere, yeni birtakım bu anlamda askeri yığınaklara ihtiyacı yok. Esas olması gereken 50 yıldır bir huzur ve güven ortamı var. Bunu temel alarak Rum kesiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile iki ayrı devlet olarak bir araya gelip bir çözüm üretmeleri ve herkesin faydasına olacak şekilde geleceğe yürümemiz. Bizim bölgedeki halklar olarak, devletler olarak kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmememiz halinde birtakım emperyal müdahalelere, dış müdahalelere her zaman açık bir bölgemiz var ve maalesef tarihte de bunu görüyoruz. Ne Yunanlıların ne Rumların ne Ermenilerin lehine olmayan birtakım dış odakların, emperyal güçlerin, bölgemiz üzerinde hesap yapan güçlerin, bu unsurları bir araç olarak kullandığı dönemleri tarihimizde de gördük. Dolayısıyla bundan çıkmamız lazım. Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım. Olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye'nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar. Güçlü bir ülke olarak, güçlü ordusu, savunma sanayisiyle de hiçbir şekilde caydırıcılıktan da uzak düşmez."