Güney Afrika Cumhuriyeti-İsrail Soykırım Davası ve Türkiye’nin Tutumu Merhaba. Bu köşede on beş günde bir, siz değerli Haber Ekspres okuyucularıyla birlikte olacağım.

Amacım akademik yaşamım boyunca biriktirdiğim bilgilerim ışığında, küresel siyaset alanında yaşanan güncel gelişmeleri analiz etmek. Siz değerli okuyucuların da soru ve değerlendirmelerini bana         e-posta yoluyla iletmelerini de arzu ediyorum. Böylece hem benim     yazarken gözden kaçırdığım hususları yeniden değerlendirme, bir başka     yazıda bu eksikleri tamamlama hem de hatalarımı telafi etmek için bana bir         fırsat vermiş olacaksınız.
Peki, hangi konular üzerinde duracağız? Yazının başımda da vurguladığım gibi küresel siyasetteki her gelişme ilgimiz alanında olacak. Uzun süredir küresel siyaset alanında yaşanan bir tartışmanın en temel argümanlarından biri olan “dış politika-iç politika ayrımı var mıdır?” sorusunda benim durduğum nokta, dış politikanın iç politikanın araçlarından biri olduğudur. Yani bana göre aslolan iç politikadır ve dış politika konuları günümüzde iç politikanın yürütülmesinde araçsallaştırılmaktadır. Öyleyse yazılarımızda küresel siyaseti zaman zaman dış politika, zaman     zaman ekonomi, zaman zaman da ülke içinde yaşanan politik tartışma konularına yer verme niyetindeyim.
Bugünkü yazımda Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) süregelen bir yargılamaya taraf olması konusu ile başlamak istiyorum. Malumunuzdur ki, Güney Afrika Cumhuriyeti, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarına karşı İsrail hükümetinin verdiği insanlık dışı ve orantısız tepki sonrasında, 29 Aralık 2023 tarihinde, Uluslararası Adalet Divanı’nda bir dava açtı. 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne taraf olan İsrail’in bu sözleşmeden kaynaklanan hükümlülüklerini yerine getirmesi talep edilen dava halen devam etmektedir. UAD 11-12 Ocak tarihinde gerçekleşen ilk duruşmaların neticesinde 26 Ocak tarihinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ivedilikle alınmasını talep ettiği bir dizi kararı aldı. Bu kararlarda soykırım sözleşmesinde yer alan hususları da kapsayacak şekilde İsrail’in saldırıları durdurmasını da içeren bir dizi tedbire hükmedilmiştir. Peki, bu karar İsrail’in soykırım suçunu işlediğine dair bir somut karar olarak değerlendirilebilir mi? Lafı hiç eğip bükmeden cevap vermek gerekirse “hayır”. Bu karar sadece olay devam etmekte olduğu ve süreçte yaşanan ve yaşanabilecek olayların çok tehlikeli bir boyuta (ve hatta soykırım olarak tanımlanabilecek bir boyuta) doğru ilerlediği ve böylece geri döndürülemez zararların ortaya çıkmasını engellemek için alınmış bir karardır.
Elbette bu kararın şu haliyle bir soykırımın tespiti kararı olmaması, davanın ilerideki seyrinde bir soykırım tespiti yapılmayacağı anlamına gelmez. Sadece şu aşamada – belki de yıllar sürecek bu davada- İsrail saldırılarının hukuk dışı olduğunu ve bir an önce sonlandırılması gerektiği ifade edilmiş, böylece İsrail’e tehlikeli sularda yüzdüğüne ilişkin ciddi bir bildirimde bulunulmuştur. Unutulmamalıdır ki İsrail UAD statüsüne imzacıdır; UAD kararları tüm imzacılar için bağlayıcıdır ve hatta UAD, İsrail’in yetkisizlik yönündeki itirazını da bahsi geçen duruşmalarda reddetmiştir.
Peki, davanın bundan sonraki seyrinden ne bekleyebiliriz. Öncelikle hukukun sadece hukuk olmadığını, küresel siyaset ve hukuk arasında sınırları belirsiz bir ilişki olduğunu kabul etmek zorundayız. Yani UAD yargıçları da insandır ve her insan gibi siyasi vb baskılar onlar için de geçerlidir. Bu noktada uluslararası kamuoyuna düşen en önemli sorumluluk Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açtığı davaya, devletlerinin de taraf olması yönünde bir kamuoyu baskısı oluşturup yargıçların önündeki siyasi baskıyı hafifletmektir. Bu konuda UAD statüsü de devletlere bu yetkiyi tanımaktadır. 2 Mayıs tarihinde dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın
Türkiye’nin de bu davaya taraf olmak istediğini bildirmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği ülkelerini de taraf olmaya çağırması bu açıdan çok önemli bir gelişmedir. Bundan sonraki yazımı 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne ve     bu özel suça ilişkin son yetmiş altı yıldır hangi önemli süreçleri yaşadığımıza ayırmak niyetindeyim. 
Sağlıkla kalın.