Çağın sorusu muydu, mutlu olmak ya da mutlu olmaya çalışmak? Bu soru sadece beni değil, yaşadığımız zamanda pek çok kişinin aklını kurcalar oldu. Öyle ki, mutluluk ve mutsuzluk kavramı üzerine kitaplar yazıldı, seminerler yapıldı, filmler çekildi...

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar'da Arthur Schopenhauer, mutluluk hakkında şunları dile getiriyor: “İnsanın enerjileri kullanılmak isterler ve insan bunların başarısını bir biçimde algılamak ister. Ancak, bu açıdan en büyük doyum, bir şeyler yapmakla, ister bir sepet, ister bir kitap olsun bir şeyi tamamlamakla sağlanır; insanın, bir yapıtın her gün kendi ellerinde geliştiğini ve sonunda tamamlandığını görmesi ona dolaysız bir mutluluk verir.

Bir sanat yapıtı, bir yazı ve hatta bir el işi bile bunu sağlar; elbette, yapıt ne denli soylu bir türdense, alınan haz da o denli bü­yük olur. Bu açıdan, en mutlu olanlar önemli, büyük ve tutarlı yapıtları ortaya koyma yeteneklerinin bilincinde olanlardır. Çünkü böylelikle daha yüksek türden bir ilgi onların tüm varoluşu üzerine yayılır ve bu varoluşa ötekilerde bulunmayan bir çeşni katar.”

Sosyal medyada da mutluluk uzun süre ele alındı, anketler açıldı, sonuçlar paylaşıldı. İller ve ilçeler arasında 'mutluluk' arandı. Sahi neydi mutlu olmak? Kime denirdi? Yahut bir kalıba sokulabilir miydi? 1760'larda başlayan Sanayi Devrimi, 1789 Fransız İhtilâli, Avrupa ve dünya tarihine iz bırakan olaylar, savaşlar ve dönüm noktalarında mutluluk var mıydı?

Daha doğrusu olayların gidişatı ve sonuçlanması mutluluğu doğurur muydu? Eminim herkesin kendine göre bir cevabı vardır. Ben günümüz Türkiye'sinde mutluluğu biraz da yönetime bağlıyorum. Bizler nasıl yönetiliyorsak, refah seviyemiz ne kadar yükseliyorsa o kadar mutlu oluyoruz.

Dün Çiftçiler Günü'nü kutladık, çiftçilerimiz maliyetlerle boğuşurken ne kadar mutlu olabilir? Öğretmenlerimiz, doktorlarımız, sağlık emekçilerimiz canlarıyla tehdit edilirken ne kadar mutlu olabilir? Ya da mutlu olabilirler mi?

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 10. Yıl Nutku'nda, "Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız" diyor. İşte ancak, o zaman yaşama daha farklı gözlerle bakabiliriz.

Ve gelelim İzmir'e, güzel İzmir'e... Yazımın başlığını, "İzmir'e en çok mutluluk yakışır" olarak belirledim. Çünkü şehrimiz mutluluğu hak ediyor. Yaşam koşulları her yerde ağır, hala süren savaşlar, ekonomik kriz ve çok sayıda olumsuzluk halkın belini bükmüş durumda lakin hayat şartları ne kadar zorlayıcı olsada pozitif olmayı unutmamalıyız. Doğal güzellikleriyle hayran olunan şehirlerin başında olan İzmir için, İzmir'e özel mutlu olmalıyız.