Dil, çağın temel taşıdır. Bir toplumun düşünme biçimi ile, dünyadaki değerleri yansıtır. Ancak günümüzde küreselleşmenin içeriği İngilizce, pek çok uluslararası tartışmanın merkezinde yer almaktadır.

Bu durum, diğer dillerin geri planda kalmasına neden olabiliyor. Türkçe gibi devam eden bir dil, uluslararası kültür ve düşüncenin üretilmesin katkı sunmaktadır.

Türk Dil Kurumu (TDK) ve Ankara Üniversitesi, Türkçe’nin kültürel ve uluslararası alanda gücünü artırmayı amaçlayan önemli bir projeye imza atıyor. “2024 Yılının Kelimesi/Kavramı”nı belirlemek için bu girişimin başlatılması, dilin yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir düşünce ve kültür taşıyıcısı olduğu gerçeğini bir kez daha vurguluyor. Bu süreçte, uzman bir değerlendirme kurulu tarafından seçilen kelime/kavram yılın kelimesi olacak. İnsanların ilgisini çekebilecek ve Türkçe’nin zenginliğini ortaya koyan çeşitli kelimeler önerdi. Bu seçenekler arasında seçilen 7 kelime/kavram, halka sunuldu.

“Size göre 2024 yılını karşılayan kelime/kavram hangisidir?" sorusuna yanıt verecek katılımcılar, "algoritma", "dijital yorgunluk", "kalabalık yalnızlık", "merhamet", "yabancılaşma", "yapay zeka" ve "yüzleşme" kelimelerinden birini seçebilecek.

Oylama, Türk Dil Kurumu’nun resmi web sitesi üzerinden gerçekleştiriliyor. Katılımcılar, 22 Aralık Pazar gününe kadar oy kullanarak 2024 yılının kelimesini belirleyecek.

Yılın kelimesini seçmek ise yalnızca sembolik bir önem taşımıyor. Aynı zamanda seçilen kavram/kelime bir düşünce ve tartışma alanı da yaratıyor. Türkçe’nin gücünü ve zenginliğini ön plana çıkararak, bu tür projeleri dilin dinamikliğiyle, daha geniş kitlelere tanıtıyor. Ayrıca, Türkçe’nin uluslararası alanda hak ettiği değeri artırmaya yönelik bir adım olarak değerlendiriliyor. Dil üzerine düşünmeye başlamışken Yahya Kemal Beyatlı’nın “Türkçe ananım ak sütü gibi helaldir” sözü geldi aklıma. Ve Cemal Süreya’nın, “Türkçe Bilenin İşi Rast Gider” kitabındaki sözleri hatırlatıyorum şimdi sizlere:  “Türkçe bilenin işi rast gider’. Türkçe böylesine büyük bir dil. Ama dilimizin son yüzyılda kendisini iki kez yenileme çabasına girdiğini de unutmayalım. Türkçe dil devriminden sonra yeni yeni oturuyor. Bugün de tam oturdu sayılamaz. Belki de bazı yazarları ‘şive taklidi’ne sürükleyen nedenlerden biri de o günlerde öz Türkçe’nin getirdiği sorunlardı, dilin oturmamışlığıydı belki de. 1940 kuşağından olup şive taklidine yönelmemiş yazarların on beş yıl kadar önce yazdıkları bugün daha okunaklı değil onlarınkinden.’’