“Öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık. /Sevilmeyi beklerken, /Beklemeyi sevmişiz...” Cemal Süreya

Yalnızlık, insanın ruhunun en derin köşelerinde yankılanan sessiz bir çığlıktır. Bazen bir gecenin ortasında, bazen de sessiz bir odada tıslar. İçimizde büyüyen bu yalnızlık, yalnızca kalıcı his değil, aynı zamanda hayatın değişen genişlikleriyle şekillenen karmaşık bir duygu yumağıdır. Yalnızlık, sadece sevilmeyi bekleyen bir ruhun hikayesi değil, aynı zamanda insanın kendi beklentilerine olan sevginin bir olmasıdır. "Sevilmeyi beklerken, beklemeyi sevmişiz" beyanı, insanın kendini yalnızlıkla nasıl harmanladığını ve bu hali nasıl kabul ettiğini düşündürür.

İnsanın fiziksel olarak diğer insanların arasında bulunmasına rağmen duygusal veya ruhsal olarak kendini tek başına hissetmesini ifade eder. Bu, özellikle büyük şehirlerde yaşayan, yoğun sosyal çevrelere sahip olan veya sürekli etkileşimde bulunması gereken kişiler arasında da sıklıkla görülür.

Kalabalığın getirdiği gürültü ve hareketlilik, yalnızlık hissini daha da derinleştirebilir çünkü bu tür bir ortam, yüzeysel ilişkileri teşvik edebilir ve derin bağlar kurmayı bir nevi önler.

Bu duyguyu aşmak için, bireyin iç dünyasında dönerek kendi ihtiyaçlarını anlaması ve gerçekten bağ kurabileceği insanlarla iletişim kurması gerekir. Peki sizce, bu içimizdeki yalnızlık iletişim yöntemiyle giderilebilir mi? Neler yapılmalı? Ne dersiniz? Herkesin elbette kendine göre cevapları vardır. Spor yapmak, doğa yürüyüşüne gitmek, tabiatla iç içe olacak etkinlikler yapmak diyebilir çoğunluk.

Alışverişe çıkmak, kafelere giderek sözüm ona sosyalleştiğini de söyler başka bir güruh. Tek bir noktadan değil, pek çok açıdan bakarak yol alınması gerektiğini savunuyorum, ben. Ömrünü ne kadar çiçeklendirebiliyorsan, sabahları ciğerlerine temiz havayı soluyup sokaklarda yürüyorsan, hayatına kültürü sanatı ne kadar katıyorsan, bilfiil bir sanat dalını icra etmesen dahi sanatla bütünleşebiliyorsan, bir tabloya bakınca o tabloya ait bir şeyler hissediyorsan, çalan bir enstrümanın teli, gönül telini titretiyorsa, patili dostlarla gerçek anlamda ‘dost’ oluyorsan, komşularınla günaydınlaşıyorsan, bakkalına ‘İyi günler’ diyebiliyorsan, hayatın içinde var oluyorsan işte o zaman yalnız değilsin.

Yan yana yürüyebiliyorsan, kol kola gezebiliyorsan ve güveniyorsan, bugüne, yarına, geleceğe umutla bakabiliyorsan ve ruhunu doyurabiliyorsan yalnız değilsin.