Kesme taşlı sokakları, Arnavut kaldırımları, kırmızı kiremitli çatıları, güler yüzlü insanlarıyla Kuzey Ege’nin nostaljik beldesi Küçükköy. Balkanlar'dan yıllar önce göçle gelenler tarafından kurulmuş.

Sanat, kültür, edebiyat, heykel, el sanatları ve efsane Boşnak böreği, Alaçatı görünümlü sokaklarına adeta serpiştirilmiş gibi. Ayrıca; Küçükköylüler göçtükleri yerlerden et, ot ve hamurdan oluşan zengin bir mutfak getirmiş bu şirin beldeye.

“GELEN KAHVE İÇELİM”

Köye adım atarken büyülendim, giderken keyiflendim, huzur buldum, Boşnak böreği ile midem bayram ederken, koruk suyuyla ağzım tatlandı. Bir gün içinde pek çok dost edindim, sohbetlerin biri bitti, biri başladı. Her kahvehanenin önünden geçerken, selam eşliğinde, “Gelin kahve içelim!” davetleri aldım. Sıcaktan bunaldığım anlarda buz gibi karadut şerbeti ateşimi söndürdü. Bir daha gelmek ve konaklamak niyetiyle ayrıldım kökleri 562 yıl öncesine dayanan Boşnak köyünden. Orada bir köy var uzakta şarkısını mırıldanmaya başladım. Köy hem uzak değil, yakın, hem de bizim köyümüz, gidebilirsiniz, butik otellerinde kalabilirsiniz, Boşnak böreklerinin tadını çıkarıp, Arnavut kaldırımlı taş sokaklarında yüz yıllar öncesinin ruhunu hissedebilirsiniz.

ET, OT, HAMUR

Boşnak böreğinin yufkası elle savrularak açılır. Kıymalı, patatesli, peynirli, patlıcanlı, kabaklı, ne çeşit isterseniz, her insanın damak tadına uygun. Potoplika, Rıbisa, Sispara, Papara, Piryan muhteşem lezzetler. Ve Soka denilen, tuzlu ve sütle yapılan biber turşusunun tadı damağımda kokusu burnumda duruyor.

HER HANEYE 20 ZEYTİN AĞACI

Balkanlar'ın dağlık kesiminde yaşayanların göç ettiği bu topraklarda kaçınılmaz olarak çiftçilik yapmışlar. Mübadele sonrasında hane başına 20 ağaç zeytin, altı veya dokuz dönümlük tarla verilmiş. Verimli toprakları, yumuşak iklimi sayesinde, dikilen tutar, boy veren ürün dökermiş. Çok eski yıllarda dağ tepe üzüm bağları ile dolu olduğundan dört şaraphanenin de bulunduğu rivayet edilir. Evler çok heybetli değil, binaların hemen hepsi sarımsak taşından yapılmış. Rumlardan kalma konut yapılarına bakıldığında bugüne kalmış özgün bir mimariden söz edilebiliriz. Küçükköy’de şimdilerde Balkanlar'dan gelen Boşnaklar, ‘Adalı’ tabir edilen Midillililer, ayrıca Serezliler yaşıyor. Güzel olan memleketinden gelenler, geleneklerini bıkmadan yaşatmışlar Küçükköy’de.

YENİÇARHİON’DAN KÜÇÜKKÖY’E

Fatih Sultan Mehmet korsanlardan, prenslerden bıkmış, Midilli’yi almaya karar vermiş. Adayı alınca kaleye 200 yeniçeri, 300 azap muhafızı yerleştirmiş. Ada yeniden korsanların ve başkalarının eline geçmesin diye şimdiki Küçükköy’ün olduğu yere yeniçeriler yerleştirilmiş. Böylece köyün ismi yeniçeri anlamına gelen 'Yeniçarhion' olmuş. Yıllar içinde, gençler köyü terk etmeye başlayınca evler bakımsız, sahipsiz kalmış, çatıları çökünce de köy harabe bir hal almış. Köy meydanında sadece yaşlı vatandaşlar dolaşır olmuş. Ta ki 2009 yılında Mesut Ergin Küçükköy Belediye Başkanı seçilene kadar. Heykeltıraş Uğur Çalışkan ve altı arkadaşının Alaçatı’dan kaçar gibi gelmesiyle birlikte Küçükköy’ün talihi değişmiş. Resim, heykel, edebiyat, sinema ve müzisyenlerden oluşan altı kişilik çekirdek ekip köye sihirli değnek ile dokunmuş.

BODRUM, ALAÇATI VE KÜÇÜKKÖY ÜÇGENİ

Sanatçı dostlarıyla Küçükköy'e gelip yerleşen heykeltıraş Uğur Çalışkan anlatıyor: “Bodrum’dan Alaçatı’ya geldik ve 13 yıl boyunca altı sanat galerisi açtık. Ama yıllar sonra iki bin liradan kiraladığımız mekanlar yüz bin liralarla ifade edilmeye başlandı. Bize de buradan göç etmek düştü. Sanatsal yapımızı sürdürebilmek amacıyla arayış içindeyken Küçükköy’ü keşfettik. 2013 yılında ilk ben gelip satın aldım, ardından gelen arkadaşlarımla birlikte 110 adet yer alındı. Bunların içinde otuzu sanat, beşi resim ve heykel galerisi. Küçükköy’de müzik, edebiyat, resim, heykel ve sinema üzerine beş sanat disiplini oluşturduk. Köyün gençleri terk edip gitmişti, bizim ortaya çıkardığımız güzelliklerin ardından dede topraklarına dönmeye başladılar. Dönemin Küçükköy Belediye Başkanı Mesut Ergin’i ziyaret ettik, projelerimizi anlattık, sevdi, destek oldu ve önümüzü açtı. Mesut Ergin döneminde sekiz sanat galerisi, on beş sanat atölyesi, iki müze bir de “Yaratıcı Teknolojiler Atölyeleri” adıyla Sabancı Kampüsü kuruldu. Doğuş Grubu da 400 kişilik konferans salonu yapınca köyün kaderi tamamıyla değişti.”

ÜÇÜNCÜ KUŞAK BOŞNAKLAR KÖYE DÖNÜNCE

Üçüncü kuşak Boşnaklar'ın köye dönmesiyle birlikte turizm anlamında canlanmanın yaşandığını anlatan Uğur Çalışkan, kültür entegrasyonunun sağlanması için ellerinden gelen her türlü destek ve katkıyı sağladıklarını söylüyor. Yüz yıl sonra Teferiç Şenlikleri’ni başlattıklarını hatırlatan Çalışkan, “Boşnak kadınlar otantik giysileri içinde gelen konuklara geleneksel böreklerini sunuyorlar ve bahar karşılanıyor bu şenlikler ile. Üçüncü kuşağın gelmesiyle birlikte köyde 150 yeni esnaf kepenk açtı. Önce küçük fırınlar, sonra büyük fırınlar derken günde yüzlerce tepsi Boşnak böreği satılmaya başlandı. Ciddi bir ekonomik yapı oluştu. Boşnaklar damak tadıyla bizler de sanatla ruhlara hitap ediyoruz. Yapılaşmada da yozlaşmanın önüne geçilmesini arzu ediyoruz. Tüm inşaatlarda kullanılan doğal malzeme, taş, demir ve ahşap ağırlıklı, plastik malzemeye yer yok, köy meydanındaki tüm esnaf da ahşap masa ve sandalye kullanıyor” diye konuşuyor.

BUTİK OTEL İHTİYACI 200 ADET

Köyde trafiğe kapalı bir alan oluşturulduğunu, çok sayıda yeni butik otel açıldığını, acil olarak birkaç yıl içinde yeni iki yüz butik otele daha ihtiyaç olduğunu vurgulayan sanatçı geleceğe yönelik düşlerini şöyle anlatıyor: “200 butik otel gerekiyor üç beş yıl içinde. Köyün içinde 400 bina stoğu var; yüzü dam, üç yüzü iki katlı ev, iki katlı evler altı odadan oluşuyor. 200 butik otel bin 200 oda 2 bin 400 kişi yapar ki bir gün gelecek bunlar da yetmeyecek. Burada yapılacak inşaatlarda belediyeye çok iş düşüyor. Köyün yirmi mimari karakteri var, bunları analiz edip bu mimari karakterin dışında bina yapımına izin verilmemesi gerekiyor. İki katlı, doğal taşlı ve ahşap olsun, yüz yıl sonra onlar da eski yapı olacak. Biz burada uluslararası bir sanat köyü yaratıyoruz. Avrupa’dan gelen sanatçılar ile çalıştaylar yapıyoruz. Küçükköy gelecekte parmakla gösterilecek bir sanat kenti olma yolunda ilerliyor.”

KÜÇÜKKÖY KENT MÜZESİ

Köye adım atınca, köy meydanındaki kahvelerden birinde demli bir çay eşliğinde yorgunluk attıktan sonra bence ilk gezilmesi gereken yerlerden biri de Ayvalık Belediyesi Küçükköy Kent Müzesi olmalı diye düşünüyorum. Öyle güzel bir sunum yapmışlar ki, kapıdan girip, müzeden çıkana kadar tarihini, geçmişini, dününü ve bu günü hem fotoğraflarla hem de o günlerden kalan otantik eşyalar ile seyredip, o yıllara gidip geliyor insan. Savaşlar, göçler, kayıplar, düşman işgali, barış dönemi, geriye göç. Bir film izler gibi gezdim kent müzesini.

XYLOGRAPY SANAT DALI

Gazi Üniversitesi mezunu olan heykeltıraş Uğur Çalışkan köyde açtığı atölyesinde dünyada sekiz ülkede sürdürülen bir geleneği yaşatıyor. Xylograpy baskı tekniğinde150-200 yıllık matbaa presleri kullanılıyor. Ahşap baskı tekniği ile öncelikle kayın ağacından kalıp hazırlanıyor, kalıp yine eski makinelerin üzerinde kağıda aktarılıyor, böylelikle ortaya muhteşem bir sanat eseri çıkıyor. 1490 yılında bulunan bu teknik ülkemize 230 yıl sonra İbrahim Müteferrika tarafından getirilmiş. Müteferrika ahşap oyma tekniği ile beş kalıp yapmış. Sanatçının atölyesine her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sanatçılar eski matbaa preslerini kullanarak eserlerini yapıyorlar. Ülkelerine dönerken kazandıklarının üçte birini galeriye bırakarak, satış yapılmasını sağlayıp, bu tekniğin y