KÜLTÜR - SANAT

Filistin'de toprak satışlarının ardındaki gerçekler

Filistin'deki toprak satışları, 19. yüzyılda Arap elitlerinden yapıldı. Yerel köylüler yerine, yabancı Yahudi göçmenler, Osmanlı toprak sahiplerinden arazi edindi.

Abone Ol

Filistin topraklarının Yahudilere satıldığı iddiaları, tarihsel ve siyasi bağlamda incelenmesi gereken karmaşık bir meseledir. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu, Filistin'in büyük kısmına hâkimken, modern anlamda bir "Filistin halkı" kavramı henüz oluşmamıştı. O dönemde Filistin'de yaşayan Araplar, Osmanlı vatandaşıydı ve mülkiyet haklarına sahiptiler.

Arazi reformları ve yabancı yatırımlar

Osmanlı İmparatorluğu, toprak mülkiyetini merkezi hale getirmek amacıyla 1858'de arazi kanunnamesini çıkardı. Bu reform, köylülerin topraklarını devlet kontrolüne geçirerek, birçok köylünün mülkiyet haklarını kaybetmesine yol açtı. Büyük arazi sahipleri ve yabancılar, özellikle Avrupa ve Rusya'dan gelen Yahudi göçmenler, Filistin'deki büyük toprak sahiplerinden arazi satın almaya başladılar. Bu topraklar, çoğunlukla köylülerin ekim yaptığı yerlerdi, ancak köylülerin mülkiyet hakları yoktu.

Yahudi göçleri ve toprak alımları

1882 yılından itibaren başlayan Yahudi göç dalgaları, zengin Yahudi bağışçıların Filistin'de yerleşim yerleri kurmasına yol açtı. 1914 yılına gelindiğinde, Yahudilerin sahip olduğu toprak miktarı yaklaşık 400 bin dönüm olup, bu Filistin'in toplam arazisinin yalnızca %2,5'ine tekabül ediyordu. Yani, "Filistinliler topraklarını sattı" iddiası, gerçekte büyük ölçüde Arap toprak ağalarına dayanmaktadır.

Balfour Deklarasyonu ve artan gerilim

1917'deki Balfour Deklarasyonu ile İngiltere, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini açıkladı. Bu durum, bölgede Yahudi ve Arap nüfusları arasında gerilimi artırdı. İngiliz mandası döneminde, Yahudi göçleri ve toprak alımları hızla artarken, Arap köylülerin durumu daha da kötüleşti. Bu süreçte, Arap elitleri topraklarını Yahudilere satmıştı; bu nedenle satılan toprakların büyük kısmı, Filistin halkının değil, dışarıda yaşayan büyük toprak sahiplerinin mülküydü.