Seçim öncesi ve sonrasında doların seyrini dengeleme çabaları, ekonomik aktörlerin dikkatini çekiyor ve geleceğe yönelik beklentileri şekillendiriyor.

Özellikle 31 Mart seçimlerine doğru yaklaşırken, Merkez Bankası'nın doları sakinleştirme stratejisi, rezervlerden yapılan satışlarla belirginleşti. Ancak seçim sonrasında kurun düşmemesi adına agresif bir döviz birikimine geçiş, dikkatleri çekti ve piyasalarda belirli bir dengesizlik yarattı.

Merkez Bankası'nın bu stratejik değişimi, yerleşiklerin dövizden TL'ye geçişi ve yabancıların sıcak para girişlerini de tetikledi. Yüksek faiz politikasının etkisiyle, seçim sonrasında yabancı yatırımcıların Türkiye'ye olan ilgisi arttı ve döviz girişleri hız kazandı.

Ancak bu dönemde dikkat çeken bir nokta, Türk firmalarının döviz kredilerine olan talebindeki artış oldu. Yüksek faiz ortamının etkisiyle, büyük firmaların döviz cinsi kredi talebi artarken, bu durum döviz rezervlerini etkileyen bir diğer faktör olarak öne çıktı.

Altında ani değer kaybı yaşanıyor! Altında ani değer kaybı yaşanıyor!

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran'ın ifadelerine göre, Merkez Bankası'nın döviz alımlarındaki artışın arkasında belirli bir planın olduğu vurgulanıyor. Bu planın net rezervleri artırmak ve brüt rezervleri belirli bir seviyeye çıkarmak olduğu belirtiliyor. Ancak bu hedeflere ulaşırken ekonominin genel dengesi ve enflasyon gibi faktörlerin dikkate alınması gerektiği üzerinde duruluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmişteki söylemleri ve sonrasında değişen politikaları da ekonomi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Yüksek faiz politikasına yönelik önceki eleştirilerinin ardından, ekonomik şartların zorlamasıyla bu politikaya yöneliş, dikkat çekici bir dönüş olarak karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerindeki bu hareketlilik, Türkiye'nin ekonomik geleceğine ilişkin belirsizlikleri beraberinde getiriyor. Ancak stratejik hamlelerin ekonomiyi dengelemeye yönelik olduğu ve uzun vadeli hedeflerin gözetildiği ifade ediliyor.

Editör: Sedef Didem Ezme