Tarih boyunca dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar, birlikte yaşamak, komşuluk bağları, ticaret yolları gibi sebeplerle birbirleri ile temas halinde olmuş.

Bu temaslarda birbiri ile etkileşen en önemli unsur da dil olmuş haliyle. İster doğrudan ister dolaylı yollardan olsun diller bir şekilde birbirine nüfuz etmiş. Günümüz dünyası ise artık çok daha evrensel. Teknoloji ve iletişim hızı sayesinde diller arası etkileşim daha da artmış durumda. Bazen farkında bile olmadan kullandığımız çoğu sözcük aslında güzel Türkçemize ait değil.

Bu yeni bir durum değil elbette. Yüzyıllar boyu pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ülkemizde sadece son yıllarda değil çok daha eski zamanlardan dilimize yerleşmiş yabancı kelimeler var. Örneğin Farsçadan dilimize geçen “çeşme, peynir, piyaz, sepet, taht, bahçe, aşk, bülbül, şahane… ” sadece birkaç örnek. Türkçe karşılığı olmasına rağmen halen kullanmakta olduğumuz çoğu sözcük ise dilimize Fransızcadan geçmiş. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile dönemin sanat, kültür ve bilim merkezi olarak görülen Fransa ile kurulan yakın temaslar özellikle fen, bilim ve doğa alanında Fransızca kelimelerin dilimize yerleşmesine neden olmuş. Sıkça kullandığımız “klinik, abajur, akrobasi, mesaj, portre, salon, balkon, defile, mağaza, şoför, fakülte, aktris, aktör, doktor…” ve çok daha fazlası dilimize Fransızcadan geçmiş. Ne kadar enteresan değil mi? Enteresan demişken bu kelimenin de Fransızcadan dilimize geçtiğini belirtmem gerek. Etkilendiğimiz bir başka dil ise İtalyanca. Osmanlı döneminde özellikle Venediklilerin denizcilik alanındaki etkinliği, dilimize İtalyanca kelimeleri almamıza neden olmuş. “Antika, filika, dalyan, makine, kamara, martı, gondol, iskele, salamura, tiyatro, banka…” ve daha fazlası… Son yıllarda ise İngilizce kökenli kelimeler dilimize hızlı bir şekilde giriş yapmış ve hatta yerleşmiş durumda. İşin rahatsız edici kısmı ise şu: Bu kelimelerden bazısı dilimize geçip Türkçeleştirilmemiş hatta tamamen aynı şekilde kullanılıyor. Mesela hepimizin diline pelesenk olmuş “okey”. Çoğumuz tamam demek yerine okey diyoruz. Bu arada pelesenk kelimesi de dilimize Arapçadan geçme! Hadi diyelim ki buraya kadar her şey “okey”; peki bu plaza diline ne demeli? Al sana yabancı bir kelme daha. “Plaza” Dilimize İspanyolcadan geçmiş. “Toplantı set etmek, brief vermek, hold yapmak, feedback vermek, ignore etmek, down olmak…” Almak, vermek, yapmak, etmek dışında Türkçe ya da Türkçeleşmiş tek kelime yok. Garip! (Arapçadan geçme) Garip olduğu kadar komik de. Öyle ki eğlence programlarında skeçlere bile konu oluyor. Skeç de İngilizceden dilimize geçmiş İtalyanca kökenli bir kelime. Of gerçekten başım ağrıdı. Yazarken fark ettim ki; ben de dahil doğru düzgün Türkçe konuşanımız da, yazanımız da yok galiba. Türkçesi varken neden bu kelimeleri kullanıyoruz derseniz; başta da söylediğim gibi dünya artık çok daha evrensel. Ve insanlar iç içe. Doğal olarak diller de iç içe geçmiş durumda. Ama yine de çok güzel değil mi “acun, çakır, bengü, balamir, armağan, alp” gibi öz Türkçe kelimelerimiz.  Allahtan bu kelimeleri hala çocuklarımıza isim olarak koyuyoruz da unutup gitmiyoruz…