1940’ların sonlarında, Bursa Cezaevi’nde kalan Nazım Hikmet, burada mahkumların çeşitli işlerle meşgul olması için kurulan atölyelerde çalışır. Nazım, annesi Celile Hanım’a yazdığı mektuplarda bu atölyelerden bahseder. Kendi ürettiği perdelerin satışı için ailesine mektupla haber verir. Perdeler için fiyatları bile belirler: "Metresi 300 kuruş ile 335 kuruş arasında, saçaklar ise 100 kuruş ile 90 kuruş arasında." Bu, sadece bir ticaret değil, Nazım'ın cezaevi günlerinin bir parçası ve ailesiyle kurduğu bir bağdır.
Nazım Hikmet’in ailesine yazdığı mektuplarda adı geçen Alparslan kim?
Nazım’ın mektubunda ismi geçen Alparslan, ünlü şairin yeğeni ve İzmir Valiliği yapmış Rahmi Bey’in oğludur. Ancak Alparslan'ın çocukluk yılları, o dönem İzmir’de yaşanan oldukça ilginç ve dramatik bir olaya da sahne olmuştur. Bu olay, bir fidye krizini içerir ve Alparslan’ın 1919 yılında Çerkes Ethem tarafından fidye için kaçırılması ile başlar. Rahmi Bey, oğlunu kurtarmak için malvarlığını satışa çıkarmış, İzmir halkı ve Bornova’da yaşayan Fransız fabrika sahibi Henri Giraud’un katkılarıyla 53.000 lira toplayarak Alparslan’ı geri almışlardır.
Bir fidye krizinden Hollywood yıldızına: Audrey Hepburn bağlantısı
Rahmi Bey’in oğlunu fidyeden kurtarmak için katkıda bulunan Fransız fabrika sahibi Henri Giraud, Türkiye'de kalmaya devam eder. Giraud’nun ailesi ise yıllar sonra Türkiye’nin tanınmış simalarından Koç ailesi ile yakın bağlar kuracaktır. Henri Giraud, Koç Holding’in eski başkanlarından Mustafa Koç’un kayınpederi olarak da bilinir.
Bu ilginç hikaye burada bitmiyor. Henri Giraud ile bağlantılı olan bir başka olay, Audrey Hepburn’ün ailesi ile ilgilidir. Alparslan’ın fidye hikayesine dolaylı olarak dahil olan Hollandalı çiftlik sahibinin kızı da yıllar sonra bir İngiliz banker ile evlenir ve bu evlilikten dünyaya gelen kız çocuğuna "Edda Kathleen van Heemstra Hepburn Ruston" adı verilir. Bu isim, tanınmış Hollywood yıldızı Audrey Hepburn’ün doğum adıdır.
Bursa Cezaevi’nden Hollywood’a uzanan sıra dışı bir bağ
Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi'nde perde dokurken ailesine yazdığı mektuplar, bir aile bağı olarak görünse de aslında bir fidye hikayesinden Koç ailesine, ardından Audrey Hepburn’e kadar uzanan enteresan bir zincirin halkalarını oluşturur.