Her şey kağıt üstünde çok iyi

Yirmi yıl önce eğitim koçluğuna İzmir’de başladığımda okullarda ücretsiz konferanslar verdim.

Abone Ol

Öğretmenleri eğitirsek bu konuda daha geniş kitlelere aydınlık oluruz düşüncesi ile ilk konferansı da Konak Anadolu Lisesi’nde on gün sabahtan akşama kadar süren eğitimle verdim. Bu konferanslar seri halde devam etti.

Bir yıl sonra koçluk eğitimi okullara gelince çok mutlu oldum. Eğitimde çığır açmış olan bir şehrin danışmanı olarak bu düşüncem okullarda yapılan uygulamaları görene kadar sürdü. Çocukları aileleri doğru tanıma ve yönlendirme, öğretmenlere yalnızca yük getirmiş işlevselliğini yitirmiş duruma yalnızca iki yıl içinde gelmişti. Uygulamadan yalnızca önümüze aldığımız notlar bir kaç gayretli öğretmenin birkaç ışık çalışması olarak hapsoldu okullara.

Alsancak İlköğretim Okulu’nda şahsen yaptığım çalışmalar çok takdir topladı ama yıllar içinde kayboldu gitti. Aldığım plaket pırıl pırıl dururken kağıt üstünde başarı olarak kaldı. Ama iş para kazanmaya gelince son on yılda her yer koç doldu. Eğitim koçu, aşk koçu, spor koçu, yaşam koçu, boynuzları taktık dolaşıyoruz. İyi yapanlar da iyi para kazandılar.

Cep telefonu ve tabletler hayatımıza girdi çocuklarımızın hepsi âlim oldu bilmesi gerekeni de bilmemesi gerekeni de biliyorlar maşallah. Bu sefer materyal değişti artık kâğıt değil telefon tablet ve bilgisayarlar ön planda. Ellerindeyse ya da hepimizin elindeyse parmaklar hızla gezinip her sorunun yanıtına ulaşabiliyoruz. Büyüğü de böyle küçüğü de.

Navigasyonla hiç tanımadığımız şehirde öğrenmeden hazır bulmuşlukla sokakları dolaşırken, günlük siyaset, film dizi, kitap özeti (kolaycılık ) kültür, hepimizde her telde çalarken.

Aslında beceriksiz ve telefona hapsedilmiş zihinleri ile boş bir nesil geliyor. Alın çocukları iki sokak öteye yön bulamazlar. Doğayı toprağı tanımıyorlar, kirli su nasıl temizlenir, ateş nasıl yakılır, hangi ot yenir, hangisi yenmez, hangi toprak, hangi ürünü verir. Eskiden köy çocuğu olan şimdiki şehirli yetişkinler de bilmez.

Hayatı bize hazır sunulanlarla sınırlandırdığımızın farkında mısınız? Kibrit olmazsa odun nasıl yanacak, mikrop nasıl temizlenecek, düğüm nasıl atılacak, çivi nasıl çakılacak, karnımızı nasıl doyuracağız hazır sunulanlar bittiğinde. Yakıp yok ettiğimiz doğa olmadan yaşanamayacağını nasıl öğreteceğiz çocuklarımıza.

Oysa Okul ve veliler bir araya gelip bu hayat derslerini uygulamalı olarak göstermeli çocuklara. Yarının ne olacağını bilmediğimiz dünyaya becerilerimizi geliştirerek karşı çıkabiliriz. Hani eskiden ‘hayat insanı’ dediğimiz insanlar yok olmak üzere. Özelliğini yitirmiş öğrenen kalmamış el sanatları gibi. ’mış’ gibi olmayı bırakıp, hayat insanı olmayı öğretmeye anaokulundan başlatmasak. Geleceğin insanı olmayı bırakın bir kenara ilkel çağdakiler bile bizden ilerde olacaklar.

Alın kalem kağıtları ve başlayın hayatı nasıl öğretebileceğinizin planını yapmaya. Telefonları evde bırakıp kırlara çıkın. Eskiden izcilik diye yapılan grup çalışmalarını canlandırın yeniden. Anneler babalar görev bölümü yapın beceri sahibi yapın çocuklarınıza da kendinize de. Hayatta kalma planları yapın korkutmadan. Okuldaki kağıt üstünde televizyonlardaki felaket zamanlarındaki haberleri es geçin. Yaşamayı öğrenin, öğretin, hazır bulup kullanmayı ve tüketici olmayı unutturun artık.

Bazı önemli konular hatta hayat konular için keşke demek yetmeyecek hiç kimseye...