Yıllarca Ankara’ya gidip geldim karayoluyla, her seferinde Polatlı civarında o sarı renkli işaret levhasına gözüm çarpardı. İlgimi çeker ama direksiyonu nedense kırmazdım levhaya doğru… Geçtiğimiz hafta yolumuz yine Ankara’ya düştü, yakın bir arkadaşımızın düğününe gitmek için cumartesi sabahı yola koyulduk. Hava İzmir çıkışı pek keyifliydi, ama sonra nedense griye dönüşüverdi. Kula, Uşak Afyon derken Sivrihisar ve Polatlı’nın yeşili az, tarihi bol yollarından ulaştık Ankara’ya. Düğün dernek, ardından akraba ziyaretleri, Pazar günü öğle saatlerinde İzmir’e döneceğimiz aklımıza düştü.
Yassıhöyük 12 kilometre
Yaklaşık 600 kilometre gözümüzde büyüdü, ama dönüşü gezi modunda yapmaya karar verince bir keyif duygusu kapladı içimizi. Yine gri bir havada çıktık yola, zaman bol, ağırdan aldık, Ayşe ile kelime oyunu oynamaya başladık. Yolda gözüm yine Gordion levhasına çarptı, direksiyonu kırdım, anayoldan sağa kıvrılan dar bir yol, levhada Yassıhöyük 12 kilometre yazıyor. Köy ile antik kentin arası bir kilometre. Yol boyunca kerpiç duvarlarıyla kaplı ayakta zor duran evleri izliyoruz, bir yandan da geçip giden hızlı treni, iki çağ arasında kalmış bir köy Yassıhöyük. Bozuk yollardan ağır ağır ilerliyoruz Gordion antik kentine doğru. Gordion
Polatlı ilçesine 29 kilometre uzaklıkta.
Friglerin başkenti
Müzenin girişi gelip giden ziyaretçiler ile dolu. Hemen tanıtıcı levhalara göz atıyoruz, Gordion kenti daha çok Friglerin başkenti olmasıyla biliniyormuş. Kent adını da Frig Kralı’ndan almış. Friglerin bu bölgeye yerleşme tarihi MÖ. 9. yüzyıldan önce olduğu tespit edilmiş. Müzeyi ilgiyle geziyoruz, müze yöneticisi bize 14 dakikalık bir belgesel izletiyor, ilgi çekici… Çok düzenli ve pırıl pırıl bir müze, taştan ve diğer maddelerden yapılan mühürler, altın ve gümüş sikkeler, toprak ve bronz heykelciklere heyecanla bakıyor tanıtıcı bilgileri bir çırpıda okuyoruz. İyi ki Gordion’a direksiyon kırmışız. Vitrinlerin ardında, kemik, fildişi, demir, bronz ve taşlardan yapılmış onlarca heykel, kap kacak… İlginç olan, Frig kalesinin mimarisinde, pişmiş topraklardan yapılan çatı kiremiti, oluk ve süslü levhalar kullanmışlar ve bunlar günümüze kadar gelebilmiş. Gordion, içinde yapılan çalışmalar sayesinden tarih öncesi çağlarda buraya yerleşen medeniyetlerin Makedonya tarafından geldiği zannediliyormuş. Çünkü şehirdeki kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan tarihi eserler daha çok batı kültürüne benziyormuş.
Tarihi şehrin kapısından günümüze kadar sadece 9 metrelik bir kısmı ulaşmış. Binlerce yıllık mozaikler köylülerin evlerinin tabanlarında kalmış, kale duvarları temel taşları olarak kullanılmış. Arkeologlar, antik kentten kalan eserleri kurtarabilmek için 1901 yılından bu yana çalışıyorlarmış. Gordion şehrinde bulunan tarihi eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Ankara Anadolu Uygarlıkları Müzesi içinde sergileniyormuş. (nedense).
Midas tümülüsü
Müzenin hemen karşısında yer alan Midas tümülüsünün öyküsü ise bir hayli ilginç. Tümülüste açılan tünel çalışmasında Zonguldak Kömür İşletmesi’nden gelen, maden galerisi açmada yetkin mühendis ve işçiler görev almış. 50 metrelik bir koridordan mezar odasına ulaşılıyor. Mezar odasının duvarlarını oluşturan devasa ağaç kütüklerin oraya nasıl ve nereden geldiğini düşünüyoruz. Çünkü 50 kilometre karelik bir alanda hemen hiç ağaç yok. Ağaç kütükler binlerce yıldır sağlam, ayakta duruyor ve mezarın çökmesini önlüyor. Ahşap mezar odası açıldığında, bol miktarda bronz kaplar ortaya çıkmış, bronz çengelli iğneler bulunmuş. Ne kadar anlatsak boş, gidip görmek, gezip, izleyip şaşırıp kalmak lazım…
Kırmızı kiremitli çatılarıyla Sivrihisar
Gordion dönüşü Ayşe ile o yüz yılları konuşurken, göz açıp kapayıncaya kadar Sivrihisar’a ulaştık. Sivri taşlardan oluşan bir kayalık tepenin eteklerine kurulan Sivrihisar, TOKİ’den nasibini iyi ki almamış. Eskişehir’in bu en büyük ilçesinde evlerin çatıları hala kırmızı kiremitler ile kaplı. Sivrihisar bir de Açıkhava müzesi ile biliniyor. Eşeğe ters binen Nasreddin Hoca olmak üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yaşar Kemal’e, Yunus Emre’den Karacaoğlan’a dünyanın yakından tanıdığı önemli isimlerden oluşan heykeller, Sivrihisar’da Türkiye’nin ilk Açık Hava Heykel Müzesi’nde yükseliyor…
Kutu kutukutukutu
01 Türkiye’nin ilk açık hava müzesi
Açıkhava müzesini kuşbakışı seyrederek tarihi saat kulesine tırmandık, 1650 yılında inşa edilen Ermeni Kilisesi’ni ziyaret ettik. Çıkan bir yangından harap olan kilise birkaç kez restorasyon geçirmiş, iç duvarlarındaki süslemeler yok olup gitmiş, bizim akıllı yöneticilerimiz de duvarlara bir güzel badana çekmişler, tavanlara da günümüzün sarkaçlı apliklerini asmışlar düğünevine çevirmişler, ama neyse ki bina sapasağlam ayakta. Sokaklarını dolaştık Sivrihisar’ın, eski yapılardan ayakta kalabilenleri restore etmişler, yıkılmaya yüz tutanlar ise direnmeye devam ediyor. Camisi yıkılmış, minaresi 800 yıldır ayakta kalan Ulu Camii bir hayli ilgimizi çekti. 800 yıldır her türlü doğa ve insanların müdahelelerine karşın minare heybetli bir şekilde göğe yükseliyor. Sessiz ve sakin sokakları, eski yapılarıyla Sivrihisar’ı da geride bırakarak İzmir’e dönüyoruz, ama aklımız Gordion antik kentinde…