FATİH ÖZKILINÇ- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), haziran enflasyonunu açıkladı. Buna göre tüketici fiyatları aylık bazda yüzde 4,95 artarken yıllık enflasyon ise yüzde 78,62'ya çıktı. Gıdada aylık enflasyon yüzde 2,09 artarken çay, şeker ve sütteki zamlar haziran enflasyonunu belirledi. Enflasyondaki artışı değerlendiren uzmanlar, ÜFE düşmediği sürece TÜFE’deki artışı durdurmanın mümkün olmadığını belirtirken açlık sınırında yaşayan insanların sayısının küçümsenmeyecek düzeyde olduğunu belirtti.

 

“Düşük enflasyon rakamlarını göremeyeceğiz”

Açıklanan enflasyon rakamlarını değerlendiren Ekonomist Prof. Dr. İbrahim Atilla Acar, “Enflasyon beklediğimizden yüksek geldi. Geçmişte bu aylarda ülkemizde enflasyon düşük olurdu ancak yüksek geldi. Geçmişte Türkiye'nin enflasyonu yaz aylarda düşük olur ve yılın genel olarak enflasyon ortalamasını düşürebilen bir etki oluştururdu. Yılbaşından bu yana baktığımızda ise enflasyon bir miktar düşük ama genel eğilim olarak halen daha bu enflasyonun yüksek olduğunu görüyoruz. Net olarak şunu görüyoruz ki petrol fiyatları düşmediği ve doların ateşinin yüksek olduğu ortamda ithalat bağımlılığı devam ettiği sürece biz düşük enflasyon rakamlarını göremeyeceğiz. Temmuz ayına girmemize rağmen çarşı ve pazarda tarla etkisini göremiyoruz. Gıda fiyatlarındaki artışın bu aylarda negatif olması gerekiyordu,  beklenen etkiyle karşılaşamadık” ifadelerini kullandı.

Maaş artışları beraberinde zamları getiriyor

Asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarına yapılan zamların geçmiş döneme ait zararın telafisi olduğunu da kaydeden Acar, “Ocak ayından temmuz ayına kadar bu zararla karşı karşıya kaldık. Fiyatlar genel seviyesi yükseldi, alım gücümüz düştü, enflasyon arttı. Ancak bize vaat edilen; ‘Siz merak etmeyin biz bunu telafi edeceğiz.’ Biz altı ay çırpındıktan sonra verilen zamlar güzel ama fiyatların bir an önce kontrol altına alınması, fiyatlar genel seviyesinin öngörülebilir olması gerekiyor. Bir an önce bu enflasyon içerisinde ağır kalemler olarak adlandırılan grupların devlet tarafından kontrol edilebilir hale getirilmesi gerekiyor. Esnafın, sanayicinin, çiftçinin kullandığı girdi maliyetlerinin kontrol edebilecek bir mekanizmaya geçilmesi lazım” dedi. Asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarına yapılan zamların ürün fiyatlarındaki artışı da beraberinde getirdiğini belirten Acar, devletin girdi maliyetleri noktasında yeni bir politika geliştirmesi gerektiğini kaydetti.

Enflasyonla mücadele stratejisi değişmeli

Akaryakıt zamları yapılırken sanayiciye, çiftçiye, üreticiye ayrı fiyatlar verilmesi gerektiğini ifade eden Acar, “Herkese aynı zam yapılmamalı. Üreticiye ayrı bir fiyat verilmeli. Mesela vatandaşa 30 TL’den satılan mazotun litresi çiftçiye 20 liradan verilerek sabitlenmeli. 10 liralık farkı da devlet karşılamalı. Başka türlü enflasyonla mücadele olmaz. Herkese zam vererek, herkesin girdi maliyetlerini artırarak sonuç alamayız. Gıda fiyatlarının enflasyon içindeki payı yüzde 25’e yakın. Yüzde 25’lik payı olan ürünleri sürekli biz fiyatı belirsiz, sürekli ‘fiyatı yukarı doğru gider’ olarak tanımlarsak bu sefer fiyatları yukarıya doğru çeken bir hale dönüşüyor. Öngörülebilirliği oluşturmak lazım. ‘Fiyatlar sabitlendi buradan yukarı gitmez’ diyebilmemiz lazım. Enflasyonla mücadelenin taktiğini ve stratejisini değiştirmek lazım. Sadece fiyat kontrolleriyle yönetilecek bir durum değil, girdi maliyetleri üreticinin üzerinde önemli bir baskı oluşturuyor. ÜFE’yi düşürmediğimiz sürece TÜFE’yi durdurmamız mümkün değil. Girdi maliyetleri sabitlenirse fiyatlar kontrollü hale gelir. Aksi halde üretici üretimden vazgeçecek” şeklinde konuştu.

“Yurttaş ne yazık ki beslenemiyor”

Gıdada ürünlerindeki aylık artışa dikkat çeken TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı İbrahim Uğur Toprak ise “The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksinde Türkiye, 2012-2020 arasında dünyada gıda güvenliğinde en çok kan kaybeden 7'nci ülke oldu. Türkiye endeksin ilk hazırlandığı yıl olan 2012'de 36'ncı sırada yer alırken, 9 yılda 11 sıra birden kaybetti. Son endekste Türkiye 47'nci sıraya düşerken, son bir yılda 6 basamak birden geriledi. Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı efsane olarak nitelendirse de bir zamanların ‘gıdada kendine yeten nadir ülkelerinden’ biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini ‘satın alabilirliği’ sıralamasında 65'inci sırada yer alarak bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisindeyiz. Gıda kalitesi kategorisinde 45, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise Türkiye 53'üncü sıraya gerilemiş durumdayız. Türk-İş 'in Haziran 2022 verilerine göre; mutfak enflasyonundaki artış ise yıllık yüzde 117,3 Açlık Sınırı 6.391 TL. Asgari ücret 5 bin 500 TL oldu ama yine de asgari ücretin altında kaldı.  Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 8 bin 313 TL. Yani neredeyse bir buçuk asgari ücret. Yoksulluk Sınırı 20 bin 818 TL. Yani 4 kişilik bir ailede herkes asgari ücrete çalışsa ancak kurtarıyor. Mevcut duruma baktığımızda hepimiz yoksuluz, çoğumuz açız desek yanlış olmaz. Yurttaş ne yazık ki beslenemiyor. Sadece karın doyuruyor” dedi.

Gelir adaletsizliği açlık sınırına sürüklüyor

Açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde olduğunu da belirten Toprak, “Birleşmiş Milletler‘in kabul ettiği ve anayasamızda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yer alan; herkesin, yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli gıdaya ulaşma hakkının güvence altına alınmasıdır. Bu ilke, birçok ülkede ve ülkemizde yeterince uygulanmamaktadır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelerin büyük bir kısmında, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeydedir. Son dönemde hemen her ülkede yaşanan gıdaya ilişkin sorunlar, önümüzdeki dönemde daha dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki, yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir” şeklinde konuştu.

Editör: Haber Merkezi