Marmara Denizi'nde başlayan müsilaj sorunu, şimdi Ege Denizi'nde özellikle Çanakkale'deki tatil bölgelerinde etkisini göstermeye başladı. Çanakkale Boğazı'nda ortaya çıkan müsilaj, şimdi de Kuzey Ege kıyılarına kadar yayıldı. Denize girilen sahil kesimlerinde görülen müsilaj, tarihi Gelibolu Yarımadası ile Bozcaada ve Gökçeada gibi önemli turistik noktalara da ulaştı. Bu durum, bölgedeki deniz turizmi üzerinde endişeleri artırıyor ve çevre koruma önlemlerinin alınmasını gerekli kılıyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem Şanver Çelik, deniz salyasının seyrini açıkladı. Çanakkale Boğazı'nda başlayan müsilajın, üst akıntıların etkisiyle Limni Adası, Gökçeada ve Saroz Körfezi'ne doğru hareket ettiğini belirtti. Kuzey Ege Denizi'nde birikimlerle karşılaşılacağına dikkat çeken Çelik, Güney Ege Denizi'nde ise müsilajın etkili olmasını beklememekle birlikte, Ege ve Akdeniz'deki organizmaların dağılımının farklılıklar gösterdiğini vurguladı.
Ekosistemin dengesi bozuluyor
Müsilaj, deniz suyunda aşırı besin maddesi bulunması ve su sıcaklıklarının yükselmesi gibi faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan doğal bir olgu olsa da, son yıllarda artan sanayi faaliyetleri, kentsel atıklar ve tarımsal faaliyetler gibi insan etkileriyle bu durumun daha da kötüleştiği belirtiliyor. Özellikle Marmara Denizi'nde görülen bu yoğun müsilaj, deniz yaşamını ve balıkçılığı olumsuz etkiliyor, ekosistem dengesini bozuyor ve bölgedeki ekonomik faaliyetleri tehdit ediyor.
Marmara Denizi'nde son zamanlarda sıklıkla görülen kalın yapışkan tabakası ve kötü kokusuyla tanınan müsilaj, deniz canlılarının yaşamını ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Bu durum, sadece doğal ekosistem için değil, aynı zamanda insan faaliyetleri, balıkçılık ve turizm sektörü için de büyük bir sorun teşkil ediyor. Müsilajın Marmara Denizi'nde yayılmasıyla birlikte balıkçılık faaliyetleri durma noktasına geldi. İstanbul, Çanakkale, İzmit, Yalova, Bursa, Balıkesir gibi bölgelerde denize girmek artık mümkün olmuyor. Koku ve görüntüsü nedeniyle yerel halkın ve ziyaretçilerin denizle olan bağlantısı zedelenirken, turizm sezonunda da ciddi kayıplar yaşanıyor.
Bilim insanları uyarıyor
Bilim insanları, müsilajın etkilerini azaltmak için acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor. Bunlar arasında sanayi atıklarının kontrol altına alınması, arıtma sistemlerinin güçlendirilmesi ve tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilir yöntemlerle yönetilmesi bulunuyor. Aksi takdirde, Marmara Denizi'nde ve çevresindeki ekonomik ve ekolojik zararların daha da büyüyeceği uyarısında bulunuluyor.
Müsilaj krizinin ana sebebi evsel atıklar
Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Marmara Denizi'ndeki müsilaj oluşumunun temel nedeninin başta evsel atıklarla kirlenme olduğunu vurgulayarak, bu durumun Ege Denizi'ne üst akıntılarla taşınmasının ve ilkbahar döneminde yüksek sıcaklıklarla birlikte üremenin artışına yol açtığını belirtti. Öztürk, 20 yıl öncesine göre kıyıların yerleşimle dolduğunu ancak bu süreçte arıtma tesislerine yeterli yatırım yapılmadığını da dile getirdi.
Marmara Denizi'nde artan habitat kaybı, aşırı avlanma, kirlenme, yabancı türler ve iklim krizinin de etkisiyle denizin kendini koruyacak tedbirleri alamadığını ifade eden Öztürk, bu durumun sonuçlarından birinin son aylarda görülen müsilaj olduğunu belirtti. Ülkemizde bu konuda çalışmalar yapan bilim insanlarının sayısının artması gerektiğini ve bu konudaki projelerin daha fazla fonlanması gerektiğini vurguladı.
Öztürk ayrıca, TÜDAV'ın dergisinde yayımlanan Doç. Dr. Barış Özalp'in makalesine atıfta bulunarak, Çanakkale Boğazı'ndaki müsilajın bölgedeki dip faunasını nasıl etkilediğini detaylandıran çalışmaların önemine dikkat çekti. Bu tür araştırmaların artması ve bilimsel olarak desteklenmesinin önemli olduğunu belirtti.
İklim değişikliği ve insan baskısı müsilaj oluşumunu tetiklemekte
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi'nden Prof. Dr. Yelda Aktan Turan, Marmara Denizi'ndeki müsilaj oluşumlarının temel nedenlerini ve olası etkilerini değerlendirdi. Turan, Bahar dönemlerinde sıkça görülen müsilaj miktarındaki artışların normal olduğunu ancak son yıllarda bu durumun özellikle insan etkisi ve iklim değişikliğiyle birlikte daha sık ve uzun süreli olarak gözlemlendiğini belirtti.
Su kalitesini etkiliyor
Müsilaj oluşumunun temel nedenlerinden biri olarak evsel atıkların Marmara Denizi'ni kirletmesini gösteren Prof. Dr. Turan, bu atıkların deniz ekosistemine zarar verdiğini ve müsilaj gibi olayların yaygınlaşmasına zemin hazırladığını vurguladı. Özellikle Marmara Denizi'nin hidrografik yapısının özel olduğunu ve sadece boğazlar aracılığıyla su değişimi olduğunu belirten Turan, bu durumun denizdeki su kalitesini etkilediğini ifade etti.
1997 yılında kaydedilen en yoğun müsilaj oluşumundan sonra bugüne kadar dönemsel olarak bu tür olayların yaşandığını ancak günümüzdeki yoğunluğa ulaşılmadığını aktaran Turan, mevsimsel hava ve su şartlarının da bu süreçte etkili olduğunu belirtti. Ancak, iklim değişikliği nedeniyle sıcaklık artışı, kuraklık ve ani yağışlar gibi olayların müsilaj oluşumunu artırabileceğini vurguladı.
Prof. Dr. Turan, Marmara Denizi'nin çevresel baskılar altında olduğunu ve bu durumun uzun vadede ekosistem için ciddi tahribatlara yol açabileceğini söyledi. Bu tahribatın önüne geçmek için atık su arıtımının önemli olduğunu ve doğru kıyısal yönetim planlarının acilen uygulanması gerektiğini vurguladı.
Peki Marmara Denizi’ndeki müsilaj, Ege Denizi’ni nasıl etkiliyor?
Deniz salyasının hareketli yerlerden ziyade körfez, koy gibi korunaklı bölgelerde, sakin denizler ile dere yataklarında daha fazla bulunduğuna dikkat çeken çevre mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, müsilajın Marmara'dan sonra Ege ve Karadeniz'de de görüldüğünü belirtti.
Öztürk, bu bölgelerde de fosfor ve azot yükü, sıcaklık artışı, sakinlik gibi etmenlerin deniz salyası oluşumunu tetiklediğini vurgulayarak şunları söyledi: "Adriyatik Denizi, Baltık Denizi ve okyanuslarda da deniz salyası görülüyor ancak bu bölgelerde kirliliğe karşı acil çözümler üretiliyor. Bizim de noktasal ve yayılı kaynaklardan gelen kirlilik yükünü azaltacak çözümlere ihtiyacımız var."
Prof. Dr. Öztürk'ün önerdiği acil çözümler ise şu şekilde:
- Noktasal kaynakların kirlilik yükünün azaltılması: Evsel ve endüstriyel atık suların ileri kademe arıtılması gerekmekte olup, deşarj limitlerinin sıkılaştırılması gerekmektedir. Öztürk, "Bu şekilde Marmara Denizi'ne şu anda olduğundan 10 kat daha temiz su verilmiş olur" dedi.
- Yayılı kaynaklardan gelen azot ve fosfor kirliliğinin azaltılması: Tarım arazilerinde kullanılan gübreler, hayvan çiftlikleri gibi kaynaklar üzerinde kontrol sağlanması gerektiğini belirten Öztürk, bu tesislerden gelen kirliliğin önlenmesi için etkili politikaların uygulanması gerektiğini vurguladı.
- Tarım arazilerinde iyi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması: Fosfor kullanımının minimuma indirilmesi ve sürdürülebilir tarım yöntemlerinin teşvik edilmesi gerektiğini belirtti.
- Atık su arıtma tesislerinin yaygınlaştırılması: Belediyelerin ileri kademe atık su arıtma tesislerinin kurulması ve işletilmesi gerektiğini ifade etti.
- Hassas alanların belirlenmesi ve korunması: Dere ve akarsu çevrelerinin hassas alan ilan edilmesi ve bu bölgelere yönelik koruma önlemlerinin alınması gerektiğini vurguladı.
- İleri kademe fosfor giderim teknolojilerinin uygulanması: Öztürk, Baltık Denizi'nde başarıyla uygulanan ileri kademe fosfor giderim metotlarının, hızlı ve etkili şekilde evsel ve endüstriyel atık suların deşarj edildiği bölgelerde ve körfezlerde hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.