FATİH ÖZKILINÇ-İzmir Ticaret Odası(İZTO) Meclisi nisan ayı olağan toplantısı Meclis Başkanı Selami Özpoyraz idaresinde oda binasında gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, dünya piyasaları, ekonominin gelecekte yol alacağı boyutlara odaklanmışken; Türkiye’de seçim gündemi ön plana çıktığı için ekonominin ikinci plana atıldığını ve gündemin kısa vadeli tartışmalar etrafında döndüğünü, çözüm için odaklanılması gereken asıl politikalar yerine detaylar üzerine yoğunlaşıldığını söyledi.

"İHRACATÇILARIMIZI NEFES ALAMAYACAKLARI NOKTAYA GETİRDİ"

Son iki haftada döviz alış-satış arasındaki marjın gittikçe arttığını belirten Özgener, “Merkez Bankası kuru ile serbest piyasa kurları arasında farkın açılmaya başladığını, bankaların alım-satım işlemleri arasında 1 liralık bir fark oluştuğunu görüyoruz. 1 liralık fark, alış-satış farkının yüzde 5 olması anlamına geliyor. Bu durum, ihracat karşılığı dövizi bozduran firmanın aynı zamanda dövizle ödeme taahhüdü veya döviz kredisi varsa, bankadan alacağı dövizin maliyetini artırdığından zarar etmesine neden oluyor ve döviz taahhüdünü kapatamıyor. İhracatçılarımızı doğrudan etkileyen bu gibi mevzuat değişiklikleri, ihracatçılarımızın işlerini sürdürmelerinde engel teşkil ediyor. Finansmana erişim ve döviz işlemlerinde serbest piyasa, serbest kur ve serbest kambiyo rejimine uygun olmayan uygulama ve işlemler yapılmakta. Özellikle de, ihracatçılarımızı doğrudan etkileyen regülasyonlar, maalesef ihracatçılarımızı nefes alamayacakları noktaya getirdi. İhracat bedellerinin en az yüzde 40'ının düzenleyen bankaya satılması zorunluluğu uygulaması başta olmak üzere, dövize alım-satımına yönelik getirilen ve her geçen gün değişen uygulamalar; piyasalarımızı gereğinden fazla sıkıştırıyor ve kararlar piyasalardaki oynaklığı daha fazla artırıyor” dedi.

“BELİRSİZLİKLER ORTADAN KALKMALI” 

Merkez Bankasının bankalara döviz işlemlerinde kısıtlama getirmesinin son derece hatalı bir karar olduğunu da vurgulayan Özgener, “Bu uygulamalar döviz işlemleri üzerindeki artan kısıtlamalara işaret ediyor ve belirsizliğin yarattığı güven ortamı ile ilgili önemli sinyaller veriyor. Dünya ekonomisi ile bütünleşme çabalarını sürdüren Türkiye’nin dış imajına zarar verebilecek ve serbest piyasa ekonomisinden adım adım uzaklaşma olarak algılanabilecek bu kararlardan bir an önce vazgeçilmesini bekliyoruz. İş insanları para, sermaye ve döviz piyasalarında her türlü işlemi serbestçe yaparak üretim, ihracat ve ithalat için gereken nakit yönetimini gerçekleştirmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki; en pahalı para, olmayan paradır. Bütün konuşmalarımda sürekli dikkat çektiğim güven, istikrar, tutarlılık ve öngürülebilirlik gibi kavramlar, biz iş insanlarının beklentileri olarak bugün her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bu değişiklikler, faizleri düşük tutmak amaçlı politikaların yarattığı tahribatı da işaret ediyor. Çünkü politika faizleri düşük tutulmaya devam edilse bile, piyasalar enflasyon ve reel faize göre kendi fiyatlamalarını yapmak durumunda kalıyor. İçinden geçilen bu süreçte, ülkemiz ekonomisinde cari işlemler dengesinin üstelik kurun baskılanmasına karşın giderek bozulduğuna şahit oluyoruz. Kura müdahale süresi ve boyutunun uzamasının finansal piyasalardaki istikrarı da zedelediğini görüyoruz. Bu durumun şirket ve banka bilançolarında da tahribat yaratması söz konusu. Cari işlemler açığı, kurların seviyesi, banka ve hane halkı bilançolarındaki bozulma gibi konuların seçim sonrası dönemde hassasiyetle yönetilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Seçimden sonra belirsizliklerin hızla kaldırılması, Merkez Bankası’nın döviz arz ve talebindeki hassas dengeler gözeterek para politikasının normalleştirilmesi büyük önem taşıyor. Cari işlemler açığındaki mevcut genişlemenin; ancak ekonomi soğutularak daralma eğilimine girebileceğini ve sonrasında istikrarlı ekonomi politikalarının uygulamaya alınmasıyla makro ekonomik göstergelerin sürdürülebilir hale dönebileceğini öngörüyoruz” diye konuştu.

EN BÜYÜK SORUN: ENFLASYON

Azalan sanayi üretimine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Özgener, “Elbette depremin etkisi var ama sanayi üretiminin bir önceki aya göre yüzde 6, yıllık bazda yüzde 8,2 azalması ve mayıs 2020'den beri en büyük yıllık düşüş olarak kayda geçmesi, üzerinde durulması gereken bir konu. Sanayi üretiminin canlanması için girdi maliyetlerindeki iyileşmeler de önem taşıyor. Bu kapsamda, nisan ayı itibariyle elektrik ve sanayide kullanılan doğal gaza yapılan indirimleri memnuniyetle karşılıyoruz. Bu indirimlerin kalıcı olmasının ve devamının gelmesinin işletmelerimiz için can suyu olacağına inanıyorum. Reel sektörün üretim maliyetlerini önemli ölçüde azaltacak bu adımların aynı zamanda, enflasyonla mücadeleye de ciddi katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu noktada vurgulamak isterim ki; cari denge, bilançolar, büyüme politikaları elbette çok önemli ama yeni ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sorun enflasyon. Bu anlamda kalıcı hale gelme riski bulunan enflasyonu düşürmeden asgari ücret, maaşlar ve diğer sosyal haklar konusunda iyileştirme yapılmasının da uzun vadede pek bir anlam taşımayacağını ve bir kısır döngüye yol açacağını tekrar vurgulamak istiyorum” ifadelerini kullandı.

İŞ DÜNYASININ SEÇİM SONRASI BEKLENTİLERİNİ AÇIKLADI

İş dünyasının 14 Mayıs seçimleri sonrası beklentilerini ifade eden Özgener, “Ülkemizde ve dünyadaki ekonomik yapının artan dönüşüm ihtiyacı; ekonomik programların içeriğinin, problemlere bakış açısının ve uygulanışının, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmasını zorunlu kılıyor. Ülkemizin seçim sonrası ekonomi politikalarında, kim için, nasıl ve ne fayda yaratılacağı konusunda bir vizyon sunulması giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu kapsamda seçim sonrası dönemde hayata geçirilmesini beklediğimiz konularla ilgili görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.  Enflasyondaki düşüşün nasıl sağlanacağıyla ilgili soru işaretlerinin giderilmesi amacıyla enflasyonla ilgili önümüzdeki 5 yıllık hedeflerin gerçekçi bir şekilde revize edilmesini bekliyoruz.  Ülkemizin yeniden güçlü bir şekilde doğrudan yabancı sermaye akımlarını çekmesi için uluslararası finans dünyasına güven tesis edilmesine yönelik adımların atılmasını diliyoruz. Yapısal olarak cari işlemler açığını düzeltmek için seçim sonrası eylem planının oluşturulması önem verdiğimiz bir diğer konu. Dolar kurunun Türk Lirası karşısında ÜFE veya TÜFE oranında değerlenmemesi nedeniyle, ihracat ürünlerimiz diğer rakiplere göre pahalı hale geldi. Katma değerli ihracat yapılması, ihracatın madde ve ülke bazında çeşitlendirilmesinin teşviki ve ihracatımızın ithalatı karşılama oranının arttırılmasına yönelik uygulamaların devreye girmesini bekliyoruz. Banka ve özel sektörde bilançoların bozulma riskine karşı sermayelendirme ihtiyacı ile ilgili çözüm alternatiflerinin açıklanmasını diliyoruz. Uluslararası çevreden gelebilecek negatif şoklara karşı, dayanıklılığın artırılması için enflasyon-cari açık-büyüme üçgeninde alternatif senaryo çalışmalarının yapılmasını istiyoruz. Reel sektörün finansman ihtiyacının karşılanmasına yönelik kredi ve teşvik politikalarına ağırlık verilmesini bekliyoruz” şeklinde konuştu.