Efsaneye göre, uçsuz bucaksız bir zamanın içinde yaşayan ve bugünkü Muğla’nın olduğu yerde kurulan ülkenin, gaddar bir kralı vardı.
Bu krallıkta dillere destan güzelliği ile sevilen bir prenses yaşardı. Kralın kızı olan bu prenses, ne babası gibi gaddar ne de anlaşılması güç bir insandı. Herkesçe çok sevilirdi.
Tanrıçaları kıskandıran güzelliğe sahip bu prenses, fakir bir balıkçıya gönlünü kaptırmıştı. Fakir balıkçı da kralın kızı için her şeyi göze alırdı. Ancak, gaddar kral güzeller güzeli kızını bu fakir balıkçıya vermedi.
Bu yasaklık hali ile daha da büyüyen aşklarını, kralın korkusundan gizli yaşamaya karar veren çift, kendilerine bir buluşma yeri belirlemiş.
Güzel prenses ve fakir balıkçı her gece aynı yerde buluşur olmuşlar. Birbirlerini karanlıkta fark edebilmek için ufak bir ışıkla buluşur, gün ağırıp yeni bir ışık görene kadar da sarılırlardı.
Altın için ispiyon
Aylarca bu şekilde buluşan çifti, bir gün bir köylü fark etmiş. Kraldan çok kralcı olan bu ispiyoncu köylü, koşmuş kralın yanına. “Kızınız güzel prenses, geceleri balıkçı ile buluşuyor. Fakir balıkçı, denizden gelerek her gece kızınızdan işaret bekliyor. Prenses kumsala gelip kandilin ışığını yaktığında ise yerini belli etmiş oluyor ve balıkçı hemen gelerek kızınızı alıp aşk yaşıyorlar” diyerek ballandıra ballandıra anlatmış. Köylü, bu ispiyonu ile önemli bir adam olmayı ve belki biraz da para almayı umut etmişti. Ancak kral, bu ne dediğini bilmez köylüyü derhal idam ettirdi.
Öfkesini köylüyü idam ettirerek bile hafifletemeyen kral, askerlerine kızını takip etmelerini emretti.
O gece yine elinde kandili ile deniz kenarına giden prenses, balıkçıya işaret vermek için yakmış kandilini. Yüz hizasına kaldırdığı anda bir derin nefes almış ve gözleri kocaman açılmış. Kral babasının askerleri, bağırmaması için ağzını kapatmış. Elinden kandili almışlar ve başlamışlar beklemeye.
Fakir balıkçı sahilde ışığı görünce aşığının beklediğini sanmış, başlamış bilinmezliğe kürekleri çekmeye.
Aşkı için askerleri atlattı
Aşkını öldürecekleri korkusu ile yüreği hoplayan prenses, denizden yaklaşan sevdiğinin sesini dinleyince ani bir hareketle askerlerin elinden kurtularak kayığa koşmaya başladı.
Ne yapacağını bilemez halde denize doğru bin bir adım atan prenses, su üzerinde yürür gibi olduğunu fark etti. Arkasına dönüp baktığında ise askerlerin suların içinde debelenip durduklarını gördü.
Sevgilisine koştukça su üzerinde yürüdüğünü ancak yürüdükçe de vücudunun kum gibi aktığını hissetmiş. Ancak bu kum gibi akan yorgunluğu görmezden gelerek daha da hızlanmaya çalışmış.
Gökyüzünün yavaşça aydınlığa kavuştuğu o son anda sevgilisine ulaşmanın mutluluğunu yaşayan prenses tam ona sarılarak kayığa atlayacak ki, kumsaldaki askerlerden birinin yayından fırlayan ok, onu durdurdu.
Kız Kumu Plajı Efsanesi
Efsanede anlatılan bu hikayede yaydan çıkan okun asıl hedefinin fakir balıkçı olduğu ancak prensesin vurulduğu belirtiliyor. Dalaman’da denizin içinde bulunan kum yolu, aslında sevdiğine koşan bir prensesin son adımlarıydı. Vurulan prenses kum gibi dökülerek sevgilisinin kollarında, bir balıkçı teknesi içinde uzaklaştı. Bir daha ne kral ne de askerler ikisinden de haber alamadı. Geriye ise şimdi yerli ve yabancı turistlerin hayranlıkla ziyaret ettiği Kız Kumu Plajı kaldı.
