Adnan Menderes'in idamı ve 27 Mayıs darbesi genellikle otoriter politikalarıyla ilişkilendirilir. Ancak bu durumu doğu-batı ekseninde inceleyen bazı iddialar, Menderes'in asıl nedeninin Sovyetler'e yakınlaşması olduğunu öne sürüyor.

Otoriterlik mi, yakınlaşma mı?

Menderes’in otoriter politikaları, elbette bir faktördü, ancak onun Sovyetler ile olan ilişkileri daha kritik bir mesele haline geldi. 1960 yılında planlanan Moskova ziyareti, Menderes'in komünist blokla ilişkilerini derinleştirme çabasının bir parçasıydı. Bu durum, dönemin siyasi dengelerinde tehlikeli bir adım olarak değerlendirildi.

Haluk Bilginer, bir kez daha Uluslararası Emmy Ödülleri’nde aday Haluk Bilginer, bir kez daha Uluslararası Emmy Ödülleri’nde aday

Soğuk Savaş'ın gölgesinde

Menderes, 1950-55 yıllarında Amerika ile yakın ilişkiler kurmuş, ancak 1959'dan itibaren Sovyetler'e yaklaşma ihtiyacı hissetmiştir. Yerli sanayi ve tarım burjuvazisi arasındaki çatışmalar, onun bu politikalarını etkilemiştir. Tarım sübvansiyonlarına ağırlık verilirken, sanayi ve ticaret burjuvazisinin talepleri göz ardı ediliyordu.

Otoriterleşen bir iktidar

DP iktidarı, özellikle medyaya uyguladığı baskılarla otoriterleşmeye başlamıştı. Menderes, kendi destekçileriyle (büyük tarım burjuvazisi) arasında bir denge kurmaya çalışırken, muhalefet ve eleştirilerle başa çıkmakta zorlanıyordu. Bu durum, özellikle üniversite gençliği ve kentli aydınlar arasında tepki yarattı.

İki taraf arasında sıkışmışlık

Menderes, tarım burjuvazisi ile sanayi burjuvazisi arasındaki sıkışmışlığını aşmak için Sovyetler kartını oynamıştı. Ancak bu, Soğuk Savaş koşullarında Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini olumsuz etkileyen "ölümcül bir hata" oldu.

Sonuç: Menderes'in idamı

Sonuç olarak, Adnan Menderes’in idamı, yalnızca otoriterleşmesinin bir sonucu değil, aynı zamanda Sovyetler ile yakınlaşma çabasının da bir yansımasıydı. Türk siyaseti, batı ile doğu arasında denge kurmaya çalışırken, tarihsel dersler sunan bu dönemi unutmamak gerek.

Muhabir: Mehrican Candemir