Uğradığı silahlı saldırı sonucu 46 yıl önce hayatını kaybeden Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin anma töreninde konuşan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, “Keşke Abdi Bey yaşasaydı. Keşke Abdi Beyler o yolda devam etseydi ve yetişebilseydi. Türkiye belki bu noktada da olmayacaktı” dedi.
Uğradığı silahlı saldırı sonucu 1 Şubat 1979'da hayatını kaybeden Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, Nişantaşı’ndaki Abdi İpekçi Anıtı ve Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen programlarla anıldı.
Basın Konseyi Başkanı Türenç, yaptığı konuşmada Abdi İpekçi’nin Türk basını için çok büyük yenilikler getiren, çalışanlarına sonsuz saygı duyan, demokrasi aşığı, mesleğinde daima yenilikleri uygulamaya çalışan bir gazeteci olduğunu söyledi.
“Abdi İpekçi en ön saftaydı; ilk imzayı veren insandı, kurucuydu”
Abdi İpekçi’nin döneminde Milliyet gazetesinde çalıştığını aktaran Türenç, yaptığı haberleri İpekçi’ye beğendirmek için uğraştıklarını kaydederek şunları söyledi:
“Türk basınına çifte kontrol dediğimiz sistemi, çift taraflı kontrolü getiren bir gazeteciydi. Ayrıca Türk basınının çağdaş gazetecilik ilkelerine, normlarına, kavuşması için mücadele ederdi. Hep çağdaşlık peşindeydi. Onun da ötesinde Türkiye'de Gazeteciler Sendikası'nın kuruluşunda Abdi İpekçi en ön saftaydı; ilk imzayı veren insandı, kurucuydu. Yani TGS'nin, emeğin sahipliğini yapan bir gazeteciydi. Ayrıca 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı'nın doğmasında da Abdi İpekçi'nin çok büyük rolü olmuştu. Böylesine bir insanı, böylesine bir değeri, böylesine bir sembolü bizden o karanlık eller alıp götürdü. Bulundu mu? O karanlık ellerin noktası, yani yuvası bulundu mu? Hayır. Ondan daha bir ses alamadık.”
“Abdi Bey yaşasaydı Türkiye belki bu noktada da olmayacaktı”
Abdi İpekçi cinayetinde Mehmet Ali Ağca'nın tetiği çektiğinin kanıtlandığını söyleyen Türenç, “Ama Mehmet Ali Ağca bir piyondu. Onu o noktaya getiren güçler kimdi? Ve Türkiye'yi bu noktaya sürükleyen güçler kimdi" diye sordu ve ekledi: "Cinayet failleri hâlâ bulunamadı!"
Pınar Türenç, gazetecilik mesleğinin bugün büyük sıkıntı altında olduğuna dikkat çekerek “Keşke Abdi Bey yaşasaydı. Keşke Abdi Beyler o yolda devam etseydi ve yetişebilseydi. Türkiye belki bu noktada da olmayacaktı. Onun için çok özlemle anıyorum Abdi Bey'i. Abdi Bey nur içinde uyusun, ışığı bol olsun ve halkı hizmet eden gazeteciliğin yolunun da aydınlık olmasını diliyorum” dedi.
“Abdi İpekçi o gün emekten yana duruşunu ortaya koymuştu"
TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise Türkiye'de medyaya yönelik baskının boyutunun şekil değiştirdiğini, ancak gazeteciler ve gazetecilik mesleği üzerinde baskıların son bulmadığını belirtti.
Abdi İpekçi’nin Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın kuruluşunda çok çalıştığını ve gazetecilik meslek kanunun hazırlanmasında da emeği olduğunu vurgulayan Durmuş, şunları kaydetti:
“Abdi İpekçi o gün emekten yana duruşunu ortaya koymuştu. Ve o duruş sayesinde 10 Ocak'ta 212 sayılı kanun yasalaştı. Ve bugün hala gazetecilerin haklarını koruyan bir kanun olarak yürürlükte devam ediyor. 1960’ları düşünün. 9 tane gazete patronu birleşmiş ve buna karşı bir birliktelikle bu kanunun çıkmasını sağlamışlar. Bugün de aslında gazeteciler üzerindeki baskılara karşı gidilecek yol o yol. 65 yıl önceki gazetecilerin dayanışma ve mücadele ruhuyla bugün biz mücadele edebilirsek gazeteciler olarak ve toplum olarak hem Türkiye'de basın özgürlüğünü yeniden tesis edebiliriz. Hem cezaevindeki gazetecilerimizin serbest kalmasını sağlayabiliriz. Hem de kalemlerimizi özgürce oynatabildiğimiz bir düzen yaratabiliriz.”
“İpekçi barışın, demokrasinin ve insan haklarının yılmaz bir savunucusuydu”
Programda konuşan Şişli Belediyesi CHP Grup Başkan Vekili Didem Güzel, 1 Şubat 1979 yılında karanlık güçlerin aldığı Abdi İpekçi'yi anmak, onun mirasını ve uğruna mücadele ettiği değerleri yeniden hatırlatmak için bir arada olduklarını söyledi.
Güzel, “İpekçi yalnızca bir gazeteci değildi. Aynı zamanda barışın, demokrasinin ve insan haklarının yılmaz bir savunucusuydu. Abdi İpekçi kalemini hakikatin ve adaletin hizmetine sundu. Abdi İpekçi gazeteciliği yalnızca haber aktarmak olarak görmedi. O gerçeği ortaya çıkarmayı, kamuoyunu doğrularla aydınlatmayı ve toplumu daha adil, daha özgür bir geleceğe taşımayı görev bildi” ifadelerini kullandı.
Türkiye basınında Abdi İpekçi
Türkiye’de gazeteciliğin en önemli isimlerinden biri olan Abdi İpekçi, mesleğine olan bağlılığı, gazetecilikteki başarısı ve cesur duruşuyla hafızalarda iz bıraktı. Ancak ölümü, Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vurdu.
Abdi İpekçi, 9 Ağustos 1929'da İstanbul’da dünyaya geldi. Eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladıktan sonra, gazeteciliğe olan ilgisi nedeniyle meslek hayatına atıldı. 1953 yılında Milliyet Gazetesi'nde çalışmaya başlayan İpekçi, gazetecilik kariyerinde hızla yükseldi ve 1961 yılında Milliyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni oldu.
Gazetecilik kariyerinde, gerçekleri cesurca dile getirmesi, tarafsız ve objektif yaklaşımıyla tanındı. İpekçi, Türkiye'nin siyasal ortamını çok iyi analiz ederek, toplumu doğru bilgilendirmek için büyük bir çaba sarf etti. Milliyet Gazetesi, onun liderliğinde önemli bir büyüme gösterdi ve Türkiye'de gazeteciliğin standardını yükseltti.
Failleri cezasız kalan bir cinayet
Abdi İpekçi'nin hayatı, 1 Şubat 1979 tarihinde trajik bir şekilde sona erdi. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, İstanbul'da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Cinayet, Türkiye'nin demokrasi ve basın özgürlüğü için büyük bir darbe idi. O dönemde, İpekçi'nin öldürülmesi, Türk basınını ve toplumunu derinden sarsmıştı.
Saldırıyı gerçekleştiren Mehmet Ali Ağca’ydı. Ağca, cinayet davasında verdiği ifadede Abdi İpekçi'ye 5-6 el ateş ettiğini söyledi. Ancak olay yerinde dokuz mermi kovanı ele geçirildi. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu gösterdi. O kişinin Oral Çelik olduğu, Çelik ile Mehmet Şener’in suikastı beraber tasarladığı, Ağca’nın da tetikçi olarak sonradan aralarına katıldığı ortaya çıktı.
Mehmet Ali Ağca, İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevlerinden biri olan Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı.
Abdullah Çatlı, Bedrettin Cömert suikastından aranırken 1978 Ağustos’unda Sakarya’da yakalandı. 48 saat sonra serbest bırakıldı. Uğur Mumcu’nun “İpekçi cinayetinin kilit ismi” dediği Çatlı 1982 Şubat’ında bu kez ‘MHP’ davasıyla aranırken, Zürih’te Mehmet Şener ile birlikte sahte pasaport ile yakalandı ve yine 48 saat sonra salıverildi.
Uğur Mumcu, “Şener geri verilirse İpekçi cinayeti aydınlatılır, yitirilen her saniye önemli” diye yazdı ancak değil saniye, aylar geçti, Şener yargılandı ve delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.
Oral Çelik, 1982 yılında İsviçre’de yakalandı. 10 gün sonra serbest bırakıldı. Türkiye’ye döndükten sonra Malatya’da süren bir cinayet davasında dosyada bir evrakın yitirilmesi üzerine salıverilmesine karar verildi.
Ağca’nın, İpekçi cinayetinde tetik çektiğini söylediği Yalçın Özbey ise 1983 yılında Almanya’da işlettiği lokalde gözaltına alındı ve iki ay sonra salıverildi.
Abdi İpekçi'nin mirası ve basın özgürlüğü mücadelesi
Abdi İpekçi, sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda basın özgürlüğünün savunucusu olarak da hatırlanıyor. O dönemdeki siyasi baskılara rağmen, gazeteciliğinde her zaman doğruluktan ve tarafsızlıktan ödün vermedi. İpekçi, demokratik hakların korunması ve ifade özgürlüğü konusundaki duruşuyla, özellikle gazeteciler için bir ilham kaynağı oldu.
Milliyet gazetesinde geçirdiği yıllar boyunca pek çok ödül kazanan İpekçi, aynı zamanda uluslararası platformlarda da tanınan bir isim hâline geldi. Türk basınına ve gazeteciliğine kattığı değerlerle, gazetecilik mesleğinin gelişimine önemli katkılarda bulundu.